Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Said, sen bu mesleğinden bir parça taviz versen…

Not: bu yazı bir parça dikkat ister. Samimiyetin yaşanması gerekliliği vardır elbet. Samimiyet, samimi olmak, yaşadığını yaşaman gerektiği için yaşamak. Serzenişlere kapılmadan, yılmadan, usanmadan, benliğini  “sensizlere” kaptırmadan… Yaşamak işte. Yaşam, ubudiyetle iç içe kalmak; bir nevi abidiyetten uzak olmamak mı dersin.  Samimiyet ihlâsa yakın bir kelime. Ubudiyet; ibadet olma, ibadetle kalma hali; sağlıcakla kal derler ya hani. Emredildiği için olmuştur o, var olmuştur, yoktur önceden (kendine göre); fakat yinede vardır bir yerlerde “zira, ilm-i muhit-i İlahinin harici olmadığından adem-i mutlak da yoktur”.  Âdem der insanoğlu, melekler, cinler, mevcudat, mahlûkat ve “O”. Yokluğa çok yakındır adı; ha birde yok olmakla var olmuştur “o”. İhlâs; fazlalık, çokluk, zenginlik, tamlık vs. bir arada durmayan “bir” kelime ve “birkaç” maval işte… Riya; eksiklik, azlık, fakirlik, kusurluluk vs. aynı hanede, bir gemide beraber kalamayan “bir” düzmece ve “birkaç” yol ve bilet ma

Oku ki şevkin kaçmasın!

İmana hizmetin en lüzumu teçhizatlarından birisi hiç şüphesiz şevktir. Şevk; gayret, heyecan, istek, arzu, mutluluk, huzur vesair kelimelerden müteşekkil bir kale gibi. İmana olan hizmeti dolayısıyla imanı koruyan bir kale. Şevk dolu olan Risale-i Nur müntesipleri, vazife olarak deruhte ettiği hizmeti külfet olarak görmez. Yaptığı işten zevk ve lezzet alır. İstenilen sonuca ulaşmak adına şevki olanlar olmayanlara nispeten hep pozitif, hep müspet, hep kıymetli kalacaklardır. Bahsi geçen kıymetliler etraflarının harekete geçmesine; kezalik imana hizmetin dalga dalga artmasına, yayılmasına, muhtaç gönüllere ulaştırılmasına hep ön ayak olacaklardır. Meşhur bir söz var, Ashab'a atfedilen, onlar öndeler diye başlayan; işte o önde olanlar hayat atiyyesini taşıyan matiyyeler olarak şevkle dolup taşmaktadırlar. Kıymeti neticeleri sayıldığında Rabbi Rahimin mükafat ve hediyelerine mazhariyet derecesine kadar ziyade olan şevkin, şevkli olmanın, şevkle dolmanın elbette bir çok ön şa

Mesleğimizi Merak Edenlere

Ruhi inkılabat içerisinde çalkalanan Bediüzzaman, Rabbi Rahime ulaşan birçok tarikın/yolun var olduğundan hareketle; bizatihi kendisine üstad ararken tariklerin menbaı, yolların kaynağı olan Ezeli Kalama müteveccih olur. Nihayet yalnız onu; yani Ezeli Kelamı üstad olarak kabul eder. Neticede Velayeti Kübraya mazhar olarak; yalnız kalp ile veyahut yalnız akıl ile gidenlerin aksine ikisinin imtizaç ettiği bir yol bulur; bizzat kendisine ve dolayısı ile nurun müntesiblerine. Muhataplarına mesleğinin/mizin tarikat olmadığını; yalnız hakikat olduğunu defaatle ikaz ve ikrar eder. Tarikat dersi vermediği halde, şeyh olmadığı halde; “tarikatçilikle” suçlanması, bahsi geçen tekrar ve ikazatı Nurun sayfaları arasında sık sık okumamızın vesilesidir aynı zamanda. İmanın tehlikede olduğu anlayan feraseti hayatını iman hizmeti üzerine vakfına yol açar. Bereketli, istifadeli ve bol feyizli vakfediştir bu! İmamı Rabbani (ra.), Şeyh Abdulkadir Geylani (ra.) ve Şah Nakşibendi (ra.) bu asırda yaşa

Külfeti Bırakmak Adına

Zaman süratle ilerlerken, aynı zamanda yaşamak tekalifini diğer bir ifade ile dünya yükünü süratle ağırlaştırıyor. Eski zaman odur ki zaruri dediğimiz dört, beş şeye ihtiyaç duyan insanoğlu; şimdi ihtiyaçlarını zamanın tesiratıyla yirmi otuza çıkarmış durumda. Zaruri olanların haricindekiler de zaruri sınıfına bir şekilde kendilerini kayıt ettirmişler. İktisatsızlık, israf, ilahi hikmetin haricinde yapılan tasarrufatlar bahsi geçen vahim neticeyi doğururken aynı zaruriliğin içinde ki alışkanlık ve müptela olma halleri hayatı ve yaşamayı herkesin birinci maksadı haline getirmiş desek çok mu iddalı olur? İhtiyaçlar -iktisatsızlık ve israfın neticesinde gelen bereketsizliğin tesiri ile- pahasına mukabil hayatını ve tüm zamanını alacak bir çalışmayı biçare insanlara denk tutturmuş durumda. Bir evim, bir arabam, bir telefonum, bir ayakkabım, bir elbisem, bir vesairlerin önüne koyulan katsayıların ne kadar arttığı hepimizin malumu. Tekraren zikredilen bir’lerin de zaruri olup olmadı

Yolculuktur Dua

“Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var” buyuruyor, Rabbi Rahimimiz. Ardından “bana dua edin size cevap vereyim” derhatır ediyor yüreğimiz, Ezeli Kelamın sayfaları arasında ki seyahatinde. Dua eden insan anlar ki; beni işiten bir Zat var! Dolayısıyla bahsi geçen insan o Zatın onu işittiğini bilir, gördüğünü bilir, beslediğini bilir, sevdiğini bilir, her ihtiyacı ile tek tek ilgilendiğini bilir, hacatını tek tek tedarik ettiğini bilir, açlığında karın midesini doyurduğunu bilir, karın midesini doyurduğunu bildiği gibi akıl, kalp, ruh, hayal, hafıza vesair midelerini doyurduğunu da bilir ve hakeza… Sabık ifadelerde ki bilmekten maksat; insan Rabbi Rahimin isimlerinden, fiillerinden, sıfatlarından geçen bir yolculuğa namzet olduğu gibi en nihayetinde Rabbi Rahimin zatına vasıl olur. Dua mühimdir mühim olmasına da, zorda kalmışların ve muztar olanların duası daha bir mühim ve tesirlidir. Yunusvari gece vakti, denize atılmış fakir ve kalbi kırılmış bir biçare;

Madem Vazifelisin O Zaman Unutma!

İnsanın asıl ve en mühim vazifesi Rabbi Rahimi tesbih ve tahmid etmektir. O zatın Celaline mukabil hayret tesbihleri çekerken; cemaline mukabil de hamd senaları etmek adeta beşeriyetin boynunun borcudur. Kusursuz bir varlığa karşı acziyetini ifade etmeyi tesbih; verilen onca hediye, armağan, nimet, istifade, istifazaya mukabil edilen teşekkürü de tahmid olarak tanımlayabiliriz. O, Rahman ve Rahimdir. Rahman tesbihi gerektirdiği gibi Rahim de hamd etmeyi gerektirir. Bilhassa kainatta en büyük hakikatler olarak kabul edilen namaz dahi bu örgü üzerine kuruludur. Bahsi geçen muhteşem sırdandır ki; Allah’ın adı ile başlayan her bir hayırlı işi Rahman ve Rahim yani tesbih ve tahmidle devam ettirmekteyiz. Geçmiş ve gelecek nimetlere muhatap olan aczi beşerden Rabbi Rahimi, verdiği nimetlerin ortasında ve nihayetinde tesbih ve hamd istemektedir. Bu sırra binaen geçmişte şükrünü eda edemediğimiz, istifade ettiğimiz nimetlere şükrümüzü acilen yerine getirmeliyiz. İnsan nisyana müpte

Küfre yardım ve yataklık

İmanı hakkal yakin mertebesine çıkarma ve imanları takviye etme çalışmalarının geneline verilen ad hizmettir iman hizmeti. Dolayısıyla hizmet ediyorum tabiri, imanın cereyanında olanlar tarafından dillendirildiğinde bahsi geçen mana akla gelmelidir. Şimdilerde hizmet etme telaffuzunun altı boşaltılmaya çalışılsa da hiç olmazsa bizler, Risale’i Nur müntesibleri olarak, bu kavramı koruma derdinde olmalıyız. Bu kısa cevap mahiyetinde ki izahattan sonra temelini doğru anladığımız binanın başka bir mevzusuna giriş yapabiliriz. Hizmet ve say zamanların da nefisini atıl bırakmak, geri planda kalmak, tembellik etmek, bananecilik tavrı sergilemek… Diğer bir ifade ile ücret ve mükafat zamanlarında; yani menfaatin dağıtılma zili çaldığında en ileride olmak, ben buradayım demek, rekabet içerisine girmek… Düşünün ki bu para olabilir, makam olabilir, kadın olabilir, herhangi bir lezzet olabilir velhasıl olabilirde olabilir! Bediüzzaman, bu garip hali dalalet olarak tanımlar. Yoldan çıkm

Kapında ki dost!

Ölüm her an gelebilir. Hazırlıklı olmakta fayda var. Lakin dünya malına fazla sarılanların ölüme muhatap olması, dünyayı bir mezra ve ahirete ait ticaret sahası olarak görenlere nazaran daha şiddetli oluyor. Gerçek şu ki; fani ve zevale ait olan ve dolayısıyla dağılıp, bozulan dünya metaına ağaç gövdesi kadar kalın köklerle bağlanmak, ayrılmanın da ızdırap içerisinde olacağının bir göstergesi. Her ayrılan; “ben gidiyorum” deyi verecek kulaklarına. Firak ve ayrılık bağlandıkların kadar ziyade olacağı gibi ayrılamadıkların nispetinde de acı verecek. Dünya ile düz yaşayana lafımız. Hani o hiç bitmeyecekmiş gibi rüyasının sabahına uyanmak istemeyene. Dünyevileşmenin dibini görenlere işte! Ölüm, ya en mutlu anında yaklaşacak yanı başına ya da en kederli anında bir keder daha katacak sıkıntılı ruhuna. Ölüm meleği, Rabbi Rahime; “ibadın benden şekva edecekler” diye, niyaz ederken onlar yani tanışıkların yada hiç tanışık olmayıp ölümüne şahit olanların nazarına hastalık kaza ve musibet

Hakiki Saadeti Ararken

Adalet, hak sahibine hakkını teslim olarak tanımlanabilir. Şu dünyada bütün keşmekeşlikler bahsi geçen teslimin muhalefetinden kaynaklandığı gibi bütün huzur ve refah bu külli düstura ittiba ederek neticelenmiştir. Adaletin tanımı ile beraber bazı soruların cevaplanması ve bazı konuların tahdit altına alınması gerekmektedir. Misal, adalet ama kime ve neye göre adalet? Bu sorunun cevabı elbette ekseriyete saadet getiren; nefis ve çıkarların egemenliğinden bigane, hak ve hukuk noktasında titiz çalışan bir adalet olacaktır. Ve yine; bu sorunun başka bir cevabını hakkın küçüğüne büyüğüne bakılmadan hak haktır diyen bir hüküm verecektir. Ehli dünya ister istemez bir yolculuğa muhatap olduğundan –ki şahadet alemini kast ediyoruz- yolculuğun kurallarını belirleyen bir kıstaslar mecmuasına ihtiyaç duymaktadır. Adalet ile tahdit edilen  -edilmesi gereken diyelim- bu kıstasların ulaşılabilirliği iki yol ile mümkündür. Hoş ilk yolda ikinci yolun nurundan istifade ediyor ama olsun bakalım

Hakikati Ararken Siyaset!

Siyaset bulaşıcı bir hastalık gibi herkesi tesiri altına alıyor. Özellikle asabi ruhları bunaltıyor, kaderi tenkit etme gafletine düşürürken, ümitsizlik dalgaları arasında boğuyor. Selameti kalp isteyen elbette siyaseti bırakmalı ve ondan istenilen ve ahirette ihtiyacı olacakları tedarik etmeye şimdiden başlamalı. Nurun Müntesibleri muhtaç gönüllere hakikat ulaştırma vazifesi ile tavzif olundukları için tabiri caiz ise dünya tarlasında ahirete ait mahsüller yetiştirdikleri için siyasi münakaşalardan ve tarafgir yaklaşımlardan bigâne durmalıdır. Nitekim Nurun Müellifinin Necip Fazıl, Eşref Edip gibi zatlara hitaben iman yolunda kardeşiz; fakat siyaseten aynı düşünmüyoruz ikazını bu bağlamda düşünmeliyiz. Bilineni tekrar zikretmek, hatırlatmak gerekirse muvafığı ve muhalifi ile milletin her tabakasında insanın Kur’an-i hakikatlere ihtiyacı olduğudur. Siyaset ile meşguliyet ne yazık ki; bahsi geçen hakikat ile aramıza kalın duvarlar örüyor. Hedefe ulaşmak için ne yapılmalı? Vazif

En Yakın İstasyon Sabır ve Hüsnü Zan

Kardeşler arasında en ziyade anlaşmazlıklar, birbirine küsmeler; bilhassa zannın güzel kullanmak düsturuna muhalif hareketten kaynaklanıyor. “Nefis, heva ve şeytan bazen aldatır.” İhtarı bu bağlamda değerlendirilebilir. Zira nurun hakikatlerine muhatap olan her bir şakirdin hususan günahlardan uzak duracağı bedihidir. İman kalasını tamir eden Nur Risaleleri öyle bir sebat, sabır, metanet veriyor ki; Kuran dersindeki talebelerine, gaflette olmamak şartı ile kebairden içtinabı esas tutturuyor. Bir arada bulunan kardeşlerin, nurun hizmetine gönül veren erlerin takvasını, sebatını ve bahsi geçen içtinabını gören nefis, şeytan da perde altında kardeşlerin aralarını bozmak, sıkıntı ve zahmet vermek için bilhassa zanları menfi ve kötü yolda işlettirmeye çalışıyor. Şeytandır vazifesi bu, nefistir daima kötülüğe sevkeder; lakin nurun müntesibleri, hususan bu konuda, daha dikkatli ve titiz olmaları üzerlerine bir borçtur. Zira kardeşlik hukukuna riayet etmek bu hizmetimizde mühim bir esas

Beriye Aldırmadan Ötelere Hazırlanmak

Mevcudatın tamamı vazifelerini yerine getirmek için canla başla çalışıyor. Adeta kemale ulaşmak adına birbirleri ile yarışıyor ve verilen vazifeleri emir tekrarına bile lüzum kalmadan yerine getiriyor. Zehirli sinek bal yaparken, elsiz böcek ipeği üretirken, güneş ısıtırken, kamer ışıtırken, dünya dönerken; başkalarının ne yapıp ne yapmadığına aldırmadan hareket ediyorlar. Kesretle yaratılanlar vazifelerini coşku ile yaparken; yalnız başına dünyanın sobası olan güneş ve lambası olan kamer ve durmadan dönen ve dönmekle beraber hayat sahiplerine eşsiz sofralar sunan dünya; gaflete dalmış aşıkların, avanelerin, divanelerin; yeter artık dönme, doğma, ışığını kapat gibi nidalarına aldırmıyorlar bile. Gel gelelim mevcudatın içinde işini aksatan bir tek varlık var; o da nisyana müptela olan insan. Mevcudata müdahale yetkisi verilen insan, kendisine vedia bırakılan cihazat ve donanımları ya atıl bırakıyor ya da boşa çalıştırıyor. Bunlar yetmezmiş gibi de vazife başında olan diğer hemcin

ARKADAŞIMIN SANALI GERÇEĞİ

İnsan ontolojisi ve arkadaşlık ihtiyacı İnsan sosyal bir varlık olması hasebiyle yalnız olmayı, yalnız kalmayı, en yalın hali ile yalnızlığı pek hazmedemez, kabullenemez haddizatında. Birileri elinden tutmalı, omuz vermeli en zor anlarında, birilerine dertlerini pay edebilmeli; kimsesizliğine, yalnızlığına çare olmalı yine o birileri son tahlilde. Nazik ve nazenin yaratılan insan, bu dünyada dünyasının dizginlerini elinde tutamadığı için hadsiz düşmanlara mukabil acziyetini ortaya koyduğu gibi; ebed için yaratıldığından ve ebede has hususiyetler verildiğinden dolayı elini uzatıp yetişemediği hayallerine mukabil tam bir fakir!  Ontolojik olarak aciz ve fakir olan insanın bahsi geçen arayışı da kendini tam etmek adına, yaralarına melhem bulmak umuduyla yaptığı bir gereklilik. Bu arayışta acizliğini ve fakirliğini gidermek söz konusu değilse de başka bir dünyalı aynı hale giriftarlığı hasebiyle yalnız kalmamaya geçici muvakkat bir vücut rengi olabilir. Dolayısıyla arkadaş, dost, en

Kalpte Bir İz Bırakmadan

Bir iman inkılabı olarak, sünuhat kabilinden yazılan Nur Risâleleri malum tefsirlerden ayrı olarak Kuran'ın imani olan hakikatlerini izah ve ispat etmiştir. Aynı zamanda, hakikati beyan babında Nur Risalelerinin Kuran'ın bu asra ve gelecek asırlara bakan manevi bir tefsiri olduğunu; bilhassa ilim çevreleri ve havastan avama kadar birçok insan ve tabakaları kabul etmektedir. Kurumuş toprağın su ile vuslatına şahid olanlar; hasta kalplerin, divane akılların ve yaralı gönüllerin Nur Risâleleri ile kavuşmalarını daha iyi anlayabilirler. Bu asrın manevi, içtimai, sosyal yaralarına rahmet ve şifa olarak gönderilen hakikatler, hiç şüphesiz muhatap olanları Rabbi Rahimin izni ile tedavi etmekle birlikte; onların yani kendini muhatab kabul edenlerin samimi gayret ve neşriyatı ile muhtaç gönüllere ulaşmaktadır. Dolayısıyla bu kavuşma kalplerde sürura, işlerde muvaffakiyete, geçim kolaylığına, rızıkta berekete ve en nihayetinde kabre imanla girmeye vesile, hüccet ve senet olmakta