Ana içeriğe atla

Said, sen bu mesleğinden bir parça taviz versen…


Not: bu yazı bir parça dikkat ister.

Samimiyetin yaşanması gerekliliği vardır elbet. Samimiyet, samimi olmak, yaşadığını yaşaman gerektiği için yaşamak. Serzenişlere kapılmadan, yılmadan, usanmadan, benliğini  “sensizlere” kaptırmadan… Yaşamak işte.
Yaşam, ubudiyetle iç içe kalmak; bir nevi abidiyetten uzak olmamak mı dersin.  Samimiyet ihlâsa yakın bir kelime. Ubudiyet; ibadet olma, ibadetle kalma hali; sağlıcakla kal derler ya hani. Emredildiği için olmuştur o, var olmuştur, yoktur önceden (kendine göre); fakat yinede vardır bir yerlerde “zira, ilm-i muhit-i İlahinin harici olmadığından adem-i mutlak da yoktur”.  Âdem der insanoğlu, melekler, cinler, mevcudat, mahlûkat ve “O”. Yokluğa çok yakındır adı; ha birde yok olmakla var olmuştur “o”.
İhlâs; fazlalık, çokluk, zenginlik, tamlık vs. bir arada durmayan “bir” kelime ve “birkaç” maval işte…
Riya; eksiklik, azlık, fakirlik, kusurluluk vs. aynı hanede, bir gemide beraber kalamayan “bir” düzmece ve “birkaç” yol ve bilet masrafın için ihtiyaç akçesi bu zamanda özelikle.
Ha bi de Karun vardır. Zengin, zengin, zengin…  silsilesi diğerlerine ihtiyaç kalmadan kendini ifade edebileceğine kani. Bir de çocuk, ensesini tutanı unutup istinadını hiçe sayan ve içinde bulunduğu duruma kahkahalarla gülünesi bir çocuk.
Çocuk; acz, fakr, kusur, noksanla Âdem’e yakın bir var ediliş. Yok, gibi oysa.
Bir soru; Hangi kapı diğer kapıların miftahı?
Bir soru daha; hangi hazine anahtarından değersiz?
Bir cevap; hepsi.
Yükseklik de bir derece diğer yükseklere; en yakın alçaktakilere göre.
Vazife; istikamet. Şartlar; çetrefilli. Yol; ihlâs. Sonuç; muvaffakiyet.
Keyfiyet;  yalnızlık, kimsesizlik, gariplik, yarım ümmilik, insafsız (…)lar, tazyikatlar gerektiriyor mudur acaba?
Bir kısım hakiki şakirtler; ihlâs, sadakat, tesanüt düsturlarını barındırmalı mı?
Arının, sineğin; ayın, güneşin vazifeyi bırakması tesiri hakikiye ne etkisi var.
İhlâs; okumak, okuduğunu okutanın izniyle anlamak, anladığını yaşamak; yaşarken de ihlaslı olmak köprüsünde.
 Helak olmak ihtarlarına dikkat et ey nefis…
milyonlar insanlar senin kitaplarını okuyacak, fakat istediğimizi yapmazsan hem bunlardan mahrum kaldığın gibi; hapislerde zulümlerle, eziyetlerle cefa çekeceksin…


                                                                                                                                        


Yorumlar

en çok okunanlar

Attan İnememek!

Yolun buradan sonrasını yürüyerek devam edeceğiz... Yolcu yolunda gerek. Yol bazen düz, bazen yokuş, bazen taşlı... İnsan bir yolcudur; kabirden haşre, oradan ebedi istirahatgahına gidecek garip bir yolcu. Daha önce hiç tanımadığı insanları kalp cüzdanında saklayacak kadar bir acube-i hilkat! Farkında olmasakta zaman şeridinde her an yol alıyoruz. Bazen makamlar elde edip; at sırtında gidiyoruz, bazen makamları kaybedip eşek sırtına razı oluyoruz. Yolcusu kadar yolu da garip olan bu serüvende illede makam diye tutturanlar, asıl kaybedenler; işte onlar oluyor! Tüm zorluklara rağmen hayatın cehd ve gayret ile anlam kazanacağını “ bilen ademoğlu ” her vasıta değiştirdiğinde bitmek bilmeyen bir enerji ile yoluna devam ediyor. Sen yola devam et yol sana öğretir; ne kadarda hakikatli bir söz! Zahiren kadercilik gibi gelse de aslında insanın bu hayat serüveninde her şeyin dizginini elinde tutamayacağını anlatan veciz bir ifade. Bir garip dedi; attan inip ...

ASRI AHİR PARADOKSALINDAN ACİL ÇIKIŞ!

Dine düşman ehli dalâletin yol göstericisi şeytanın, en sevdiği hal müşevveşiyettir. Herbir şeyin karışık olması, tersyüz edilmesi, aradığını bulamama hali; enfusî ve afakî olarak sonun başlangıcı demektir. Taki insanın hedefe ulaştıracak bir yol göstericisi ve bir urvetil vuskası olmasın! Toplumlar nasıl karışır sorusunun cevabı, insanın kendi iç âleminde karışmış olmasında gizlidir. Toplum bilimciler ve ahlâkiyyunlar çok uzaklarda aradıkları sorunun cevabını evvellen kendilerine sorsalardı muhtemelen “kurunu vusta”da tedbir alma ve tedavi etme safhasına geçebilirlerdi. Başta bir diğer yol göstericilerden bahsetmiştik buna mukabil, insanın hayatta üzerine inşa ettiği/edebileceği bazı prensipleri tabiri ahsenle düsturları olması icap ediyor. Üzülerek ifade etmek gerekirse toplumun ekseri, düstur edinmek ve hayatına bir yön vermenin aksine -pazarda mal seçer gibi- rüzgâra göre gidenlere, sesi diğerlerine nazaran çok çıkanlara tabi olmayı marifet zannediyor. Bataklıktan çık...

Küfrü kesen tılsım!

Şefkat, karşılıksız sevgi anlamına gelmektedir. Aşktan daha keskindir. Keza aşk karşılık beklenen bir muhabbetin mukaddemesidir. Bu bağlam, şefkati aşktan daha keskin ve daha değerli kılmaktadır. Şehadet aleminde hava gibi, su gibi, hayat gibi vesaireler kadar şefkat de bol miktarda -anneler başta olmak üzere- sağanak sağanak yağdırılmıştır. Belki Cennette var olan ırmaklardan biri de şefkat akacaktır. Kim bilebilir ki? Su gibidir şefkat, girdi mi demirin içine, zamana bakar her şey, paramparça kesilir. Hava gibidir şefkat, nefes aldırır insana, hayat vesilesidir. Bediüzzaman o çok değerli tarikının hatvelerine şefkat etmek eylem ve durumunu da almıştır.   Kimbilir belki Bediüzzaman, Allah katında aciz ve fakir olan Nurun talebesinden tefekkür mesleğini şefkat ruhuyla yapmasını istemektedir. Problemli bir asırdayız. İnsanlığın yıldızları bile bu asrın dehşetli aktörlerinden havf etmişler. Allahümme ecirna min… demişler defaatle. Fırtınalı b...