Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Senin Bir Vesikan Var mı?

Bir gerçeğe tanıklık eden bilgiye, belge tabiri diğerle vesika denir. Vesika bir güç ve kuvvete intisabın işareti olarak tanımlanır. Ahirete olan seyahatinde de insan karşılaştığı alemlerden selametle geçebilmesi için bir vesikaya ihtiyacı vardır. Bununla birlikte insan, sırrı teklife muhatap olması cüzi ihtiyarisinin varlığı ile anlaşılır. Her insan kendi alemini yokladığında cüz'i ihtiyarisi ile tanışabilir ve dolayısıyla dağların emanetinden kaçındığı teklif sırrının sorumluluğunu tasdik edebilir. "Hem iman, o elinde pek cüz'î bir kesb bulunan cüz'î bir cüz'-i ihtiyarî yerine, o hadsiz düşman ve zulmetlere karşı, gayr-ı mütenahî bir kudrete istinad etmek ve hadsiz bir rahmete intisab etmek için o cüz'-i ihtiyarînin eline bir vesika veriyor.. belki de iman, o cüz'-i ihtiyarînin elinde bir vesika oluyor."1 Acz ve fakr yaralarına maruz kalan insan sınırsız bir kudrete ve nihayetsiz bir rahmete intisap ederek şifa bulur. Cüz

Kazancına Kazanç Katmak İsteyen Buyursun Gelsin!

Eski çağlarda kavimlerin helak olmasına sebep olan günahların yekünü, ahir zaman dediğimiz şu fitne asrında kamyon kamyon işleniyor. Dışarı adımını atan her mümin binler günahların saldırısına maruz kalıyor. Dışarı adımını atmanın adı bazen televizyonu açmak oluyor; bazen internette sörf yapmak oluyor; bazen bir ahbabınla sınırsız muhabbetler oluyor; bazen de hakiki anlamına bürünüp saadetine vesile olması gereken evinden dışarı çıkmak oluyor. Nihayet dışarısı içerisi bu düzlemde fark etmiyor. Ortalıkta dizginsiz dolaşan günahlar; çabuk yayılan bir hastalık gibi insanın aklına, ruhuna, kalbine kastediyor. O zaman gelmiş ki;  sabah evden imanla çıkan bir adam akşam evine imansız dönebiliyor! Bunca hengamenin içerisinde öyle bir barınak, öyle bir koruma kalkanı olacak ki;  insan,   iman ı adına ne varsa mukabele edebilsin; ihsan ı adına ne varsa izhar edebilsin ve dolayısıyla kendisini muhafaza etsin.  Buradan hareketle yaşadığımız zamanda takva ameli salihten önce

Modern Dünyanın Melabegahı

İnsanoğlu zaman ilerledikçe hıza menhus bir haz verip uzak yakın ilişkisini altüst ediyor. Kim derdi ki; uzak diyarlarda ki yakınlarımızla yanıbaşımızdaymış gibi konuşacağız ya da uzak mesafeler çeşitli ulaşım vasıtalarıyla yakınlaşacak... Evet, kim derdi de biz inanırdık. Uzak mesafeler yakınlaşıyor, iletişim artıyor ve bu yakınlaşmadan dolayı insanlık hiç olmadığı kadar yeni şeyler keşfediyor. Zamanı hızlı yaşayan bizler ne yazık ki yanıbaşımızdakilere uzaklardakiler kadar değer vermeyi çok görüyoruz. Uzaktakilerin kusurları, eksiklikleri uzak kaldığı; mükemmellikleri güzellikleri yakınlaştığı ve yakınlarımızda da bu hal makusen mütenasip bir hal aldığı için bize daha bir ırak kalıyor. Bunun en bariz örneklerini sosyal medyada yaşıyoruz. Suretperestlik, kafiyeperestlik, insanlara güzel görünme, emanetçisi olduğu en ufak bir değeri dahi iyi pazarlama gibi muazzam bir hal aldı medyanın sosyali. Boy boy fotoğraflar, edebiyatlı sözler, bugün ne yedikler, şu anda

Bir Kağıdın Cinayeti!

Kaldırımda kendi halinde yürüyen adamın başına  bir  kağıt düşer ve adamcağız oracıkta ölür.  Peki neden? Bahsi geçen bilmeceyi duyan her aklı selim şaşırır.  Bir  adamın başına düşen  bir  kağıt nasıl olurda ölümüne yol açmıştır. Bahsi geçen örnek çok uçlarda geziyor olabilir. Zihin uç örneklerden birşeyler devşirmeye bayılır misali yazımıza devam edelim. Salt akılcı  günümüz anlayışı bizi nasıl da sebeplere ram olmamızı öğretiyor. Yaşamamız ve ölmemiz için gerekli olan sebepler nasılda  bir  yaratıcının önüne geçebiliyor.  Hayatı ve ölümü veren  bir  Zat'ın izni dairesini unutmuşcasına sebeplere ilahlık pay etmemiz, herşeyi  bir  sebebe dayayan  Salt akılcı  bir  anlayışın dimağımıza açtığı yaralar olmasın sakın! Doğan çocuk, yağan yağmur, yazın sıcağında yeşil kalan yaprak, koca koca kayaları yararak yer altında ilerleyen incecik kökler; acaba sebeplerin kıymetinden mi, bahsi geçen nihayete muvaffak oluyorlar yoksa arkalarında olan büyük  bir  güce

Nurlu Siyah

Çocukları ihtiyarlatan bir günün arefesinde gurbet gurbet içinde bir diyarda,  karanlık karanlık içinde bir gecede; Volga Nehrinin hazin akıntısı, yağmurun rikkatli şıpıltısı ve rüzgarın firkatli esintisi Bediüzzaman'da yeni yeni eserler bırakacaktır. Bahsi geçen haleti ruhiye Bediüzzaman'a o zamana değin hiç olmadığı kadar insanlardan uzak kalmak ve ahiretine ciddi çalışmak kararını almasına vesile olacaktır. Aczini ve fakirliğini bu denli Rabbi Rahimin'e izhar etmesi rahmetin celbine vesile olacak ve hiç olabilir mi; diye Tarihçe-i Hayat 'ında hayretle okuduğumuz satırlar bir bir kudret eli ile icra edilecektir. Kara gecede kara karıncanın kara ayak seslerini duyan bir Zat karanlıklar içerisinde ona izharı acz eden Said'ini vazifesini hitama erdirmesi için adeta bu topraklara lutfedecektir.  Kararını icra edeceği zamanda etrafını saran  ciddi ve çok ahbab, İstanbul'un şaşaalı hayatı dünyeviyesi ve hadden geçen şan ve şerefin tevüccühü Bediü

İthal Hastalığı; Sosyal Deneyler

Milliyetimizin getirdiği bir özellik mi; yoksa bu toprakların gerektirdiği bir hal mi bilemiyorum? Herşeyin kolayını aramak, dışarıda varsa ithal etmek işte bu, nefsimde müşahede ettiğim, kahir ekseriyetinde böyle olduğuna inandığım bir varta. Belki yanılıyorumdur... Sadece durum tespiti yapma gayretindeyim. Ehli dünyasında da ehli diyanetinde de bu hastalığın belirtileri göze çarpıyor. Ne yazık ki! Bu konuda şimdiler de moda, sosyal deneyler. Ne olduğunu, nereden geldiğini araştırdığımızda sabıkan zikrettiklerimi tasdik eder mahiyette olduklarını, üzülerek müşahade ediyoruz. Yine hazır buluculuk, yine üretememenin, bizde de olsun halinin acı tezahürleri. Gençler arasında çok dillendiriliyor. Popüler olmanın herkes tarafından duyulmanın bir yolu olarak görülüyor, ekran müptelalarınca. Dindar ve ahlaklı olarak ekran önünde gördüğümüz gençler; sanki güzel ülkemin her tarafında bu gariplikler yaşanıyormuşta bir dur diyelim demiş gibiler. İstedikleri

Ölümden Ötelere Benim Cevabım

Bu dünyanın ahirinde bir hayatın olduğuna iman edilse de "akıl bu yolda gidemez!" sorunsalı, ümmetin imtihan serüveninde muhatap olduğu önemli bir evre. Bununla birlikte dine muarızların kendini kurtarmak hoyratlığında sarıldığı meselelerin başında ahirete iman geliyor. Kurumuş kemikleri kim diriltecek, derken elindeki kemikleri ufalayan Ebu Leheb'de de böyle, "din öldürülecektir" emrini alan Abdullah Cevdet'in inananları sarsmak için hazırladığı planın başında da böyle. Sonu hep bir hezeyan ama mücadele berdevam. Allah'ın, isimlerinin, peygamberlerinin, meleklerinin, kitaplarının varlığına şahit olan bütün deliller ahireti ispat eden milyarların arasında. Biri diğerini destekliyor. Demem o ki; Allah'a inanıyorsanız; zaten onun Hak, Adl, Hakim, Rahim vesair isimlerinin hepsi gerek birlikte gerek tek başına ahireti iktiza ediyor. Peygambere inanıyorsanız, kitaba inanıyorsanız, melaike ve kadere inanıyorsanız; zaten ahirete hazırla