Ana içeriğe atla

En Yakın İstasyon Sabır ve Hüsnü Zan


Kardeşler arasında en ziyade anlaşmazlıklar, birbirine küsmeler; bilhassa zannın güzel kullanmak düsturuna muhalif hareketten kaynaklanıyor.
“Nefis, heva ve şeytan bazen aldatır.” İhtarı bu bağlamda değerlendirilebilir. Zira nurun hakikatlerine muhatap olan her bir şakirdin hususan günahlardan uzak duracağı bedihidir. İman kalasını tamir eden Nur Risaleleri öyle bir sebat, sabır, metanet veriyor ki; Kuran dersindeki talebelerine, gaflette olmamak şartı ile kebairden içtinabı esas tutturuyor. Bir arada bulunan kardeşlerin, nurun hizmetine gönül veren erlerin takvasını, sebatını ve bahsi geçen içtinabını gören nefis, şeytan da perde altında kardeşlerin aralarını bozmak, sıkıntı ve zahmet vermek için bilhassa zanları menfi ve kötü yolda işlettirmeye çalışıyor.
Şeytandır vazifesi bu, nefistir daima kötülüğe sevkeder; lakin nurun müntesibleri, hususan bu konuda, daha dikkatli ve titiz olmaları üzerlerine bir borçtur. Zira kardeşlik hukukuna riayet etmek bu hizmetimizde mühim bir esastır.
Sui zan yapmamaya özen göstermekle beraber; sui zanna sebep olacak ve mahal verecek hal ve davranışlardan da içtinap etmek zaruridir.
Akıldan çıkarılmayacak bir hadise var ki; ahirete ait ürün veren bir fabrikanın çarklarına benzeyen nurun fedakar ve sadık müntesiblerinin arasına sui zan ile bir ayrılık düşerse; fabrika sahibinin, özellikle ehemmiyetli rükünlerin bu hallerine binaen, fabrikayı bütün bütün dağıtma ihtimali vardır.
Hüsnü zanna memur olduğumuzu bilmek gerekir. Ehli dünyanın, ehli siyasetin, ehli zındıkanın, ehli küfrün makam sahiblerine verdiği toleransı, hüsnü zannı kendi kardeşlerimizden esirgememiz bir ihtiyaçtır. Fedakar, sadık, hamiyetli, metin, sebatkar arkadaş ve kardeşlerimizin iç yüzünü bilmediğimiz işlerinde velev ki; şahid olsak dahi, vardır bir hikmeti diye teraziye koymamız elzemdir.
Yanlış anlaşılmasın bahsi geçen körü körüne bir bağlılık değil. Mamafih sui zanna kapı aralamamaktır. İlanihaye havalecilik illetine düşürmeyen vazife taksiminin ardından yapılan hüsnü zannın azim faydaları vardır. Neticede hüsnü zan ederken birbirine destek ve takviye olmak, hüsnü zannın zarar verebilir dediğimiz uç noktalarını da izale edeceği kanaatindeyim.
Belki de sui zanna sebep olacak sıkıntıların birçoğu; sabır kuvvetini har vurup harman savurmamızdan kaynaklanıyordur. Öyle ya, Rabbi Rahim sabrımızı günaha, ibadete ve musibetlere güç yetirebilmemiz için vermişken bahsi geçen kuvveti eğer “ki yapıyoruz” yanlış yerlere dağıtırsak; harp meydanında düşman karşısında, kurşunu bitmiş asker gibi ortada kalmamız, akla yaklaştıracağımız bir misal olarak bize yeter.
Sabrın yanlış yerlere kullanılması kardeşlerimiz ile yaşadığımız, belki musibet sınıfına da dahil edebileceğimiz haletin, sui zanna sebep olacağı bedihidir.

Uzun yola çıkmış dikkatli şoför misali; bizlerde mutlak surette manevi ihtiyaçlarımızı kontrol etmemiz, eğer gerekiyorsa en yakın nur istasyonunda temin etmemiz elzemdir. Yoksa tamiri mümkün olmayan kazalara her zaman muhatap olabiliriz.

Yorumlar

en çok okunanlar

Hatırlatmakta fayda var!

Mekânın, zamanın, boğazına kadar meşguliyetin, yetersizliğin, cehaletin vesair, bir çok sebebin neticesi; muhatap olduğumuz kardeşimize, abimize, bir tanıdığımıza meramımızı anlatamadan tartışmak, sinirlenmek, bağırıp çağırmak ve küsüp terk etmek oluyor. Bir mevzuyu izah etmek ve muhatabımızı ikna etmekten ziyade; üstün gelmek, mukalemede galip olmak arzusu bize hükmettiği için söylediklerimizi de tesirsizleştiriyor ve söyleyeceklerimizi de ya unutturuyor ya da daha sert üslûp cesedleri giydirerek işin içinden çıkılmaz bir hal aldırıyor. Oysa ne güzel söylemiş Asrın Bedisi; “Eğer bir meselenin münâzarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır.” Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulu...

Kuran Bir Bütündür

Ehli ilmin reçetesi ve bir tefsir mukaddemesi namında ki İslamiyet elmas kılıncına saykal vurmak için kaleme alınan Muhakemat adlı muhteşem eser üç bölümden müteşekkildir. Birinci bölümde; hakikatler nazarlara verilip adeta temeller ve kökler sağlamlaştırılırken, ikinci bölümde belagatin ince ve dakik ayrıntıları izah edilir. Üçüncü bölümde ise Kuran’ın ana esasları olan tevhit, peygamberlik, öldükten sonra tekrar yaratılma ve adalet mevzuları delilleri ile ispat edilirken derya içinde olduğunun farkında olmayanlara nispet edercesine uzak diyarlarda ki Japonların İslamiyet hakkında ki suallerine cevaplar sard edilir. Maksada ulaşmak adına giriş cümleleri mahiyetinde ki mukaddemelerden yardım istemek araştırmacı ve tahkik ehlinin adeta şiarıdır. İslam hakikatlerinin ne kadar yüksek olduğu malumunuz olması hasebiyle elbette o yüksek hakikatlere merdivenimizi dayayıp mukaddeme basamaklarından yukarı doğru tırmanmalıyız. Müzakere ettiğimiz Muhakemat eseri de bu yolu tercih etmişti...

Bir Başka Zübeyir

Zübeyir en sevdiğim isimlerden birisi... Bu adı her zikrettiğimde acibdir; yıldızları hatırlarım. Dolayısıyla yıldız mânâsına geldiğine inanırım, saklı kapılarımda. “Aziz, sıddık, fedakâr, metin, sarsılmaz...” ve birçok sıfat yakıştırırım sonuna. Evet, Zübeyir fedakârdır, Zübeyir metindir, Zübeyir dikkatlidir vesair... Ziver, bir gün aradığını bulmak ümidi ile çalar kapısını Bediüzaman’ın. Ağlamaklıdır gözleri, dilinden zor dökülür kelimeler zaten. Adını sorar Bediüzzaman, üç defa “Zübeyir hoş geldin” cevabını vereceğini ve yine üç defa “Ziver efendim” cevabını alacağını bile bile. Ziver anlamıştır artık, “kâinata değişilmeyecek biri” olmanın adı; Zübeyir’dir. Hz. Zübeyir... Çok şey anlatır bu isim, çok hüzün vardır içinde. İlk olmanın, fedakâr ve dâvâsına en ziyade sâdık kalmanın ağır yüküdür. Resulullah’a (asm) sadâkatin ilk kılıcıdır. Cennetle müjdelenmek nasıl bir huzur, kim bilebilir ki! Zübeyir, Hz. Zübeyir olmayı düşünmüş müdür bunca fitnenin, günahın arasında acaba? Fenâfil...