Adalet, hak sahibine hakkını
teslim olarak tanımlanabilir. Şu dünyada bütün keşmekeşlikler bahsi geçen
teslimin muhalefetinden kaynaklandığı gibi bütün huzur ve refah bu külli
düstura ittiba ederek neticelenmiştir.
Adaletin tanımı ile beraber bazı
soruların cevaplanması ve bazı konuların tahdit altına alınması gerekmektedir.
Misal, adalet ama kime ve neye göre adalet? Bu sorunun cevabı elbette
ekseriyete saadet getiren; nefis ve çıkarların egemenliğinden bigane, hak ve
hukuk noktasında titiz çalışan bir adalet olacaktır. Ve yine; bu sorunun başka
bir cevabını hakkın küçüğüne büyüğüne bakılmadan hak haktır diyen bir hüküm
verecektir.
Ehli dünya ister istemez bir
yolculuğa muhatap olduğundan –ki şahadet alemini kast ediyoruz- yolculuğun
kurallarını belirleyen bir kıstaslar mecmuasına ihtiyaç duymaktadır. Adalet ile
tahdit edilen -edilmesi gereken diyelim-
bu kıstasların ulaşılabilirliği iki yol ile mümkündür. Hoş ilk yolda ikinci
yolun nurundan istifade ediyor ama olsun bakalım.
Bunlardan birincisi insanoğlunun
kendi kemalat serüveninde düşe kalka, keşmekeşliklere, zorbalığa, zulümlere
muhatap olarak yakalayabileceği bir sistem. Bunlardan ikincisi beşeri bu
dünyaya imtihan için gönderen Rabbi Rahimin tüm zamanları içine alan kıstaslarını
kabul edilerek yapılan bir inşa hareketi.
Yani nebi, musaf ve veli yolu ile
tanzim edilen hükümleri, Ezeli Kelamdan süzüleni merkeze almakla tercih
edilmesi, birincisine nazaran daha selametli ve daha ekseriyete saadet getiren
bir sistem olarak göze çarpıyor. Hükümde Avrupa’ya dilencilik etmemek sözü bu
bağlamda değerlendirilebilir.
Ezeli Kelamın bu asırda ki
muhatapları ne acı ki kendi pazusuna güvenenlerin gerisinde kalmış. İçinde
bulunduğu karmakarışık haletin nihayetinde Avrupa’ya dilencilik eder olmuştur.
Elbette ki; nebi, musaf ve veli destekli bir yolculuğun tesiri ile bu hale
gelen Avrupa dünyaya adalet dağıtırken Ezeli Kelamın nurundan istifade
etmektedir. Evet, Ezeli Kelama asıl muhatap olanlar bu istifaden beri durmakla
büyük hata ediyorlar.
Asrın imamı Bediüzzaman Kurandan
aldığı ilhamla insanoğlunun maddi manevi terakkisi için adalet, meşveret ve
kanunda inhisarı kuvvet yani kuvvetin kanunda olmasını savunur. Bir bakıma
sözüm ona değil size ve bize; bir toplum inşa etmek istiyorsanız; temellerine
bahsi geçen üç ayağı mutlaka koymalısınız.
Bediüzzamanın hak haktır küçüğüne
büyüğüne bakılmaz ifadesi -ki insanlığa şimdilerde adalet dağıtmaya çalışan
Avrupa adım adım buraya yaklaşıyor- kim yeryüzünden fesad çıkarmamış ve adam
ödürmemiş bir insanı katlederse bütün insanlığı katletmiş gibidir ayetinden
mülhem bir hakikattir.
Bir gemide on cani ve bir masum
bulunması ve bahsi geçen caniler yüzünden masumun hakkına girilmesi –masumun
rızası dışında- hiçbir adalet kanunu ile tatbik edilemeyeceği; yine bu ayetin tefsiri adına muhteşem bir
misaldir.
Beşer istese de topyekûn bir
terakkiye ulaşamadığından bir yerlerde refah ve huzur yaşanılırken başka
yerlerde keşmekeşliklerin huzursuzluğu bunaltmaktadır. Nitekim refah ve huzur
perdesi altında Ezeli Kelamın adalet hakikatine çalışmaları biz Müslümanların
üzülecek bir halde olduğumuzun bir göstergesidir.
Nerede Hz. Ali’in (ra.) adi bir
Yahudi ile Sultan Fatih’in ise Rum mimarla muhakeme olunması; nerede şimdilerde
ki İslam aleminin garip, acib, hayret uyandıran imtiyazlı şahsiyetleri. Bu söz
kulağımıza küpe olsun diye yazılmıştır!
Ezeli Kelama muhatap olan
kardeşlerim size evet, size sesleniyorum. Adaletin merkeze alındığı bir sistemi
acilen kabul ediniz. Kuvveti şahıslardan alıp kanunlara teslim edip,
imtiyazlardan vazgeçiniz. Yoğurt bozulursa ayran olur; yağ bozulursa zehir olur
kaidesine binaen artık yağ olmuş bizlerin bozulması azim zararlara sebep olur.
Sakın sakın geleceğimizi inşa ettiğiniz bir sistemin temellerini sağlam atınız.
Kimsenin suçunu kimseye teşmil etmeden adaleti toplumun huzurunu bozmadan
tatbik ediniz.
Yorumlar
Yorum Gönder