Siyaset bulaşıcı bir hastalık gibi
herkesi tesiri altına alıyor. Özellikle asabi ruhları bunaltıyor, kaderi tenkit
etme gafletine düşürürken, ümitsizlik dalgaları arasında boğuyor. Selameti kalp
isteyen elbette siyaseti bırakmalı ve ondan istenilen ve ahirette ihtiyacı
olacakları tedarik etmeye şimdiden başlamalı.
Nurun Müntesibleri muhtaç gönüllere
hakikat ulaştırma vazifesi ile tavzif olundukları için tabiri caiz ise dünya
tarlasında ahirete ait mahsüller yetiştirdikleri için siyasi münakaşalardan ve
tarafgir yaklaşımlardan bigâne durmalıdır. Nitekim Nurun Müellifinin Necip
Fazıl, Eşref Edip gibi zatlara hitaben iman yolunda kardeşiz; fakat siyaseten
aynı düşünmüyoruz ikazını bu bağlamda düşünmeliyiz. Bilineni tekrar zikretmek,
hatırlatmak gerekirse muvafığı ve muhalifi ile milletin her tabakasında insanın
Kur’an-i hakikatlere ihtiyacı olduğudur. Siyaset ile meşguliyet ne yazık ki;
bahsi geçen hakikat ile aramıza kalın duvarlar örüyor.
Hedefe ulaşmak için ne yapılmalı?
Vazifemiz müspet hareket etmektir.
Vazifemiz tamirdir. Kırmadan dökmeden siyaset topuzunu elimize almadan yüz
elimiz dahi olsa nura sıkı sıkıya sarılmaktır. Zira kurtuluş ondadır. Üstad
Bediüzzamanın izzet ve celalini bilenlerin, asabiyetini tahrik için ne gibi planlar
hazırladıklarını Nurun sayfaları arasında hayretle mütala ediyoruz. Koca koca
paşalara, makam ve mevki sahiplerine, hareket ordusu kumandanına; M. Şevket
Paşaya, mahkeme reisi Hurşit Paşaya, Mustafa Kemale, İngilizlerin İstanbul’u
işgal eden komutanına eyvallah etmeyen bir zatın tüm bu haykırışları yaşamamış
gibi adi bir bekçinin geri dön, çıkamazsın, bir yere gidemezsin gibi emrivaki
sözlerine bir şey demediğini eminim okumuş hiç olmazsa duymuşuzdur. Bu tavrın
müspet hareketin neticesi olduğunu aklımızdan çıkarmayacağımız bir hakikat olsa
gerek.
İlanihaye tamir etmek zor ve
şiddete başvurmak ile imanı kurtarmak adına bir yerlere ulaşmak, özellikle
münafıkane iş gören zındıka komitelerine karşı, masumlara zarar vermekten başka
bir işe yaramıyor. Şeyh Said ve Menemen hadiseleri bu iddiamıza bir delil olsa
gerek.
Nurun kıymetli derslerinden hak ve
hakikat dersi alan Nurun Müntesibleri bir gemide bir masumun bulunmasından
dolayı on cani yüzünden ki masum hakkından feragat etmeden hiçbir adalet kanunu
ile batırılamayacağını bilirler. Afakta, toplumda bahsi geçen kanun geçerli
olduğu gibi nefis ve insanda da aynen geçerlidir. Zira bir insanın hak ve
adalet adına masum sıfatları muhatap alınacağı mabeynimizde bilinmelidir ki;
dalga dalga insanlığa aksetsin. Ne yazık ki; siyasete bulaşan zihinler/imiz
muhatabına bahsi geçen zaviyeden bakmakta çok zorlanıyor/uz.
Allah için sevip, allah için buğz etmek
Asrı ahirde dehşetli cereyanlar
herşeyi kendi mesleğine alet edebilir güç ve kuvvetteler. Bir tarafa destek
olayımda diğer tarafı mağlup edeyim, sakat düşüncesi, çözüm yollarını sanılanın
aksine açmıyor, daha da daraltıyor ve yeri geldiğinde kapatıyor. Münafıkane iş
gören ve ahiret namına hiçbir endişe
gütmeyen bahsi geçen büyük cereyanlar; iki mütekabil kuvvetin birini kendine
dost edip diğerine düşman ederek ehli hak ve hakikati mağlup ediyorlar.
Ehli diyanet geçmişte çok ders
alacak hadiseler yaşamasına mukabil binler esef ki hala akıllanmış görünmüyor. Bazı
ehli diyanet siyasette sırf tarafında göründüğü için şeytana melek ve sırf
muhalifinde gördüğü, bazen zannettiği için, kamil velilere ve Allah dostlarına
şeyan nazarı ile bakıyor. Dolayısıyla Üstad Bediüzzamandan Nurun Müntesiblerine
tevarüs eden böylesine bir siyasetten Allaha sığınmak olacaktır. Hem bahsi geçen
verasete binaen Nura muhatap olanlar siyaset için sevip, siyaset için düşmanlık
etmek yerine; Allah için sevip, Allah için buğz etmek hakikatine
sarılmaktadırlar.
Siyasi parti kurarak yada devlet kademelerine girerek hizmet edilebilir mi?
Ezeli Kelam bin dört yüz yıl evvel
vahyedilse dahi, mahluk olmadığı için; yani Rabbi Kelamın sözü olduğu için,
geçmiş ve geleceği ziyası ile aydınlattığını anlayabiliyoruz. Buradan hareketle
Ezeli Kelam her asra külliyen müteveccih olduğu gibi bazı ayetleri de gelmiş ve
gelmekte olan asırlara hususiyetle bakar. Bu gaddar asra hususi bakan
ayetlerden birisi hiç şüphesiz kimse kimsenin günahını yüklenmez mealinde ki
açık açık adaletli olun uyarısını yapan ayetidir. Bu gaddar asır zulümleri ile
birlikte bahsi geçen ayete muhalefet ettiklerine nazaran Ezeli Kelamın yine bu
asırda bayraktarlığını yapan Nurun Müntesibleri bu ayeti en ön saflarda
dalgalandırmak mecburiyetindedirler. Bahsi geçen mesuliyetin tahakkuk etmesi
ancak siyasetten içtinab edip beri durmakla mümkün görülmektedir. Zira dahilde
kılıç çekilmediği gibi müdahil siyaset, hak ve hukuku ayaklar altına alma
istidatında olan zalimin zulmünü genişletebilecek seviyededir.
Söz konusu içtinabın siyasi parti
kurup, devlet kademelerine sızıp hizmet etmeye çalışmanın “azim zararları
olarak değerlendirmek” her şakirdin boynunun borcudur. Herkes hürdür. Herkes
fikirlerini hür bir şekilde, hür bir ortamda beyan edebilir. Dolayısıyla bir
partiyi desteklediği gibi bir partinin içerisine şahsı adına girebilir. Bu
mevzuda bahis harici oldu kusura bakılmasın.
Üstad Bediüzzaman Ahrar Fırkasının
devamı olan Demokrat Partiyi desteklemiş ve talebelerini bu destek olma haline
teşvik etmiştir. Nitekim siyasette Muktesit Mesleği kabul edenlerden olan Üstad
Bediüzzaman halkçılar, milliyetçiler ve ittihadı islam partilerini değil de bu
vatanda var olan dört ekolden biri olan Demokrat Partiyi desteklemiş, başarılı
icraatlarını tebrik etmiş, yalnışlarını
ikaz ederek uyarmıştır.
Siyasete bakarken Üstad
Bediüzzaman’ın içtimai prensiplerine nazara almak elzemdir. Onun özellikle ilk
dönem eserleri Münazarat, Sünuhat, Hutbe’i Şamiye, makaleleri ve nihayi eseri
olarak adlandırabileceğimiz Emirdağ İki mektupları bu külli iman hizmetinde
siyasete ve içtimaiyata bakışın ip uçlarını vermektedir.
Son olarak siyaset bulaşmaya mecbur
kalındığında siyaseti dinsizliğe ve dini siyasete alet edenlere mukabil elbette
ve elbette siyaseti dine alet ettirme zaviyesinden bakılmalıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder