Ana içeriğe atla

Kalpte Bir İz Bırakmadan


Bir iman inkılabı olarak, sünuhat kabilinden yazılan Nur Risâleleri malum tefsirlerden ayrı olarak Kuran'ın imani olan hakikatlerini izah ve ispat etmiştir.
Aynı zamanda, hakikati beyan babında Nur Risalelerinin Kuran'ın bu asra ve gelecek asırlara bakan manevi bir tefsiri olduğunu; bilhassa ilim çevreleri ve havastan avama kadar birçok insan ve tabakaları kabul etmektedir.
Kurumuş toprağın su ile vuslatına şahid olanlar; hasta kalplerin, divane akılların ve yaralı gönüllerin Nur Risâleleri ile kavuşmalarını daha iyi anlayabilirler.
Bu asrın manevi, içtimai, sosyal yaralarına rahmet ve şifa olarak gönderilen hakikatler, hiç şüphesiz muhatap olanları Rabbi Rahimin izni ile tedavi etmekle birlikte; onların yani kendini muhatab kabul edenlerin samimi gayret ve neşriyatı ile muhtaç gönüllere ulaşmaktadır. Dolayısıyla bu kavuşma kalplerde sürura, işlerde muvaffakiyete, geçim kolaylığına, rızıkta berekete ve en nihayetinde kabre imanla girmeye vesile, hüccet ve senet olmaktadır.
İkna ve ispat ederken
Asrı ahir veletlerini ikna edebilmek ancak ispat ile mümkündür. Hem bin seneden beri biriken dinsizlik cereyanının dağlar büyüklüğündeki dalgalarından muhafaza olunmak ve selamet sahillerine ulaşmak için Kur'an kalesinin sağlam surlarına sığınıp yine Kur'an âyetlerinin ışık tuttuğu yöne doğru ilerlemek gerekir.
İspat metodunu temsil sırrı ile Ezeli Kelamdan alan Nur Risâleleri; en uzak hakikatleri bahsi geçen temsil dürbünüyle yakınlaştırıyor, aynı temsil merdiveni ile en yüksek hakikatlere ulaştırıyor, aklın alamayacağı meseleleri yine temsil sırrı gereği aklı, kalbi, ruhu ve sair latifeleri vesvese ve şüpheye mahal bırakmadan ikna edip, nefis ve şeytanı teslimi silaha mecbur ederek, iman inkılabını bihakkın yerine getiriyor.
Nihayet; temsiller, örneklemeler, misaller Ezeli Kelamda olduğu gibi avamdan havassa bütün muhatapların ders alabileceği ve istifade edebileceği bir metod ve tesirat Nur Risâlelerinde makes buluyor.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere bin sene boyunca biriken dinsizlik heybesi bu asırda bir yol bularak imanın esaslarına ilişmeye başladı. Eski zamanda itirazsız teslim mümkündü. Âlim ve mühim zatlarının sözleri hüccet ve delil olarak kabul ediliyordu. Hem dinsizlik cehaletten, bilgisizlikten ve biganelikten geliyordu; şimdi ise dinsizlik fen ve felsefe ve inattan ileri geliyor. Dolayısıyla imanın hakikatlerini bürhan, delil ve hüccetlerle ispat edilmesi, adeta gözle görülür derecesinde gösterilmesi, bir zorunluluk ve ihtiyaç halini aldı.
Nur Risalelerinin böyle kahramancasına mücadelesi elbette ayakta alkışlanmalıdır. Dosta güven ve sürur; düşmana korku ve tedirginlik veren nurun hakikatleri sair evliya ve ariflerin eserlerinden farklı olarak " Veli ol gör, makamata çık bak nurları feyizleri al demiyor. Özelde tüm müslümanlara genelde insanlığa her kim olursan ol bak, gör; yalnız gözünü aç, hakikati müşahade et, saadeti ebediyenin anahtarı olan imanını kurtarmasını telkin ve ifade ediyor.

Neticede Nurun hakikatleri tüm Avrupa'ya -bahsi geçen ikinci Avrupa’dır, ilim ve terakkiyi amaç edinen birinci Avrupa bahsimizden hariçtir- dinsizlik cereyanına, ehli zındıkaya vesairlere meydan okuyor. Mübareze meydanına çağırıyor. Kaynağı ve kudsi hakikatlerinin menbaı olan Ezeli Kelamın yaptığını yaparak diyor ki; imanın hakikatlerini kabul ediniz yoksa mahvolacaksınız. Dünyanızı yaktığınız gibi ahiretinizi de yakacaksınız. Ahirette zillet göreceğiniz gibi inkarın, günahın, kebairin bu dünyada da acılarını, elemlerini ve ızdıraplarını yaşayacaksınız. Dünyadan semavata bir yol bulup çıksanız dahi -ki buldunuz ve çıktınız, hem müjdeye hem tehdide muhatap oldunuz-kurtulamayacaksınız.
Tahribata mukabil, merkezden muhite zaruri tahşidatlar
Nur risâlelerinin evvel emirde muhatap aldığı, tercümanının nefsi olması, kalp ve nefislere tesiratını ziyadeleştiriyor. Zira, nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez, yanmayan yakamaz, dolmayan taşamaz. Dolmayan, yanmayan, nefsini ıslah edemeyen Rabbi Celalin, ehli hidayetin hizmetinde kullandığı facir gibi ortada kalır ve bertaraf olur.
Ehli dünya, ehli zındıka, ehli sefahat vitrinde pazarladığı inkar ve günah kokan fikir ve mallarını hem çok pahalıya, hem akılları hipnoz, nefisleri pervane edecek tarzda, adeta gözlere sokarcasına teşhir edip, pazarlıyor. Buna makabil elbette Nur Risâleleri imanın hakikatlerini ziyadesi ile tahşidatını yapıyor, hatırlatıyor, aman dikkat aman dikkat der gibi; nazarları, akılları, kalpleri, nefisleri ikaz ediyor. Umumi bir tahribat sözkonusu; bir kalbi değil bütün kalpleri tesiri altına alan bir cereyan; gayrimüslimi, dinsizi değil iman sahibi olduğumuzu iddia ettiğimiz bizleri dahi peşinde koşturan, yaralayan bir düşmandan bahsediyoruz. Elbette böyle bir düşmana karşı tedavi ve muhafaza devamlı ve sık aralıklarla ve sağlam tahşidat ve hatırlatmalarla olacaktır.
Taklitten tahkike yolculuk ve nihayet
İmanın tevatüren –Türkçede şahiya manasında- bilindiğinin aksine çekirdekten hurma ağacına kadar birçok mertebeleri var. Kategori olarak taklidi ve tahkiki diye ikiye ayrılan ve tahkiki imanında sahibine binler şüphelere dayanma gücü veren ilmelyakin, bütün kainatı bir Kur'an gibi okuyabilecek aynelyakin ve şübehat ordularına göğüs geren ve  karşı koyan hakkalyakin mertebeleri var. Bahsi geçen mertebelerinde sayısız dereceleri var. Nur Risâleleri imanın mertebelerinin tamamına hitap ederken, taklidi imanı tahkiki yapıyor ve hakkalyakin mertebesini de nasipsiz, istifademiz bırakmıyor.
İmanın mertebelerinin açığa çıkardığı gerçek şu ki; İnkar etmemek ve iman etmek birbirinden ayrı şeylerdir. Kainatın ihtişamına, büyüklüğüne ve sair külli hususiyetlerine bakan bir şuur sahibi yaratıcıyı inkar edemez ve inkar etse bilir ki; kainat onu yalancı çıkaracak. Lakin iman etmek Ezeli Kelamın ders verdiği gibi yaratıcıyı sıfatları, isimleri ile kalben tasdiklemek, gönderdiği elçileri kabul etmek ve Cenabı Hakkın men ettiği şeylerden uzak durmak ile mümkündür. İlanihaye Nurun hakikatleri bizi inkar edememekten, iman etmenin nihayetine sağ salim ulaştırıyor.

Lezzetli üzüm salkımlarının özellikleri kuru çubuğunda aranmaz misali; Nur Risâlelerinin ehemmiyetini, kıymetini ve sair hususiyetlerini öğrenmek ve anlamak kaynağı ve manbaı olan Ezeli Kelama bakmakla mümkündür. Zira bu eser Ezeli Kelamın ayetlerinden süzülen reşhalardır. Misal olarak, onuncu söz müellifinin değimiyle; yüzer ayetten süzülmüş hakikatlerdir. İhtiyacın şiddetini ve ilacın tesirini ifade ettiğimiz bu yazıda son olarak haykırarak deriz ki; Nurun Risalelerine öyle körü körüne inanmamışız. Otuzüç ayeti kerimenin işareti ve Hz. Ali (Ra.) ve Abdülkadir Geylani Hazretlerinin himaye ve müjdelerine istinaden bağlanmışız. 

Yorumlar

en çok okunanlar

Elmas ile Kömür Farkı

Nurun müellifi, asrın bedîsi acibdir; Nurun satırlarında imtihan sırrını izah ederken elmas ile kömür ikilisini kullanır. Sathî bir nazarla, birbirine benzeyen insanoğlu aslında imtihan sırrı gereği birbirinden tefrik edilir. Sıralamalar belirlenir, hediyeler verilir, sonuçlar açıklanır, kazanana mükâfat verilirken, kaybeden mücâzata çarptırılır. Tabiri diğerle Ebubekirler Ebucehillerden ayrılır. Tabiri bir diğerle, elmasla kömür belli olur. Peki nedir bu elmasla kömür farkı? Niçin, başka madenler değil de, bu cevherler nazara sunulmuş? Klasik yaklaşımda elmas ve kömür aynı maddeden müteşekkil olmasına rağmen, atomlarındaki diziliş farklı olması kıymetinde uçurumlar barındırmasına sebep olmuştur. Beşerde bahsi geçen maddeler gibi yapısı aynıdır. Topraktan yaratılmıştır ve aynı zamanda nevî insan etten ve kemikten ibarettir. Beşerin kıymetinin ortaya çıkması için nasıl imtihan gerekiyorsa; elmasın da elmas olabilmesi için sıkıştırılması gerekiyor. Velhasıl; imtihan ve sıkıştırılma bir

Küfre Yardım ve Yataklık

İmanı hakkal yakin mertebesine çıkarma ve imanları takviye etme çalışmalarının geneline iman hizmeti denilir. Dolayısıyla hizmet ediyorum tabiri, imanın cereyanında olanlar tarafından dillendirildiğinde bahsi geçen mânâ akla gelmelidir. Şimdilerde hizmet etme telâffuzunun altı boşaltılmaya çalışılsa da hiç olmazsa bizler, Risale-i Nur müntesibleri olarak, bu kavramı koruma derdinde olmalıyız. Bu kısa izahattan sonra temelini doğru anladığımız binanın başka bir mevzuuna giriş yapabiliriz. Hizmet zamanların da nefsini atıl bırakmak, geri planda kalmak, tembellik etmek, bananecilik tavrı sergilemek… Diğer bir ifade ile ücret ve mükâfat zamanlarında; yani menfaatin dağıtılma zili çaldığında en ileride olmak, “ben buradayım” demek, rekabet içerisine girmek… Düşünün ki bu para olabilir, makam olabilir, herhangi bir lezzet olabilir...! Bediüzzaman, bu garip hali dalâlet olarak tanımlar. Yoldan çıkmak mânâsına gelen bu ifadeyi, iman cereyanından sapmak olarak anlarsak h

Bataklıktan Bir Adım Önce

Dinin siyasete alet edildiği bir yerde; din çatısı altında ne varsa hemen hepsi siyasetin, yani menfaatin , yalanın aleti olmaktan kendini muhafaza etmesi pek mümkün görünmemektedir. Siyasette dini kullananlar, siyasette ırkı kullananlar, siyasette dinsizliği kullananlar vesair için din, dinsizlik, ırk araç olmaktan başka herhangi bir değer taşıdığına inanmayanlardanım. Kezalik kendi menfaatleri söz konusu olduğunda hemcinslerini öteleyenler, ötekileştirenler bahsi geçen iddiamın muhatabıdırlar. Demiyor mu ki, elinde Kuran ile dövüşenlerden birisi düşerken Kuranı muhafaza etmek için diğerine uzat/amıyor oradan anlıyoruz ki;  düşenler, değer kaybedenler, makama müptela olanlar, korkunun esiri olanlar kendileri ile beraber “kullandıkları ar\maçların hiç ama hiç ehemmiyet vermiyorlar . Bunları zalim siyasetten bigane söylüyorum. Ki, üzüldüğüm için bazılarına çok acıdığım için mecburiyet tahtında söylüyorum. Acımak ifadesini yanlış algılamak  mecburiyetinde olanları uyarmak iç