Ana içeriğe atla

ARKADAŞIMIN SANALI GERÇEĞİ

İnsan ontolojisi ve arkadaşlık ihtiyacı
İnsan sosyal bir varlık olması hasebiyle yalnız olmayı, yalnız kalmayı, en yalın hali ile yalnızlığı pek hazmedemez, kabullenemez haddizatında. Birileri elinden tutmalı, omuz vermeli en zor anlarında, birilerine dertlerini pay edebilmeli; kimsesizliğine, yalnızlığına çare olmalı yine o birileri son tahlilde.
Nazik ve nazenin yaratılan insan, bu dünyada dünyasının dizginlerini elinde tutamadığı için hadsiz düşmanlara mukabil acziyetini ortaya koyduğu gibi; ebed için yaratıldığından ve ebede has hususiyetler verildiğinden dolayı elini uzatıp yetişemediği hayallerine mukabil tam bir fakir! 
Ontolojik olarak aciz ve fakir olan insanın bahsi geçen arayışı da kendini tam etmek adına, yaralarına melhem bulmak umuduyla yaptığı bir gereklilik. Bu arayışta acizliğini ve fakirliğini gidermek söz konusu değilse de başka bir dünyalı aynı hale giriftarlığı hasebiyle yalnız kalmamaya geçici muvakkat bir vücut rengi olabilir. Dolayısıyla arkadaş, dost, enis insan için bu dünyada fevkalade önem arzediyor.
Sanal dünyanın kusursuz pazarlananları
Gelgelelim ihtiyaç olarak kabul ettiğimiz arkadaşlığa; -insan nüfusunun arttığından mıdır bilinmez- arkadaşlık ve arkadaş hakikati gereklilikten ziyade lüks eşya ya da diğer bir tabirle zaruri ihtiyaçtan gayri zaruri bir ihtiyaç oluverdi. Ne yazık ki, arkadaşlık bu elbise ile pazarlanıyor içinde bulunduğumuz asrı ahirde. Dünya bahçelerinde dikensiz gül aramanın divaneliği aklı beşeri sarıp sarmalamış desek hiçte başarısız bir benzetme olmaz. Kusur, eksiklik, hata, yanlışlar tamamlanması icab edenler olarak değil de, ihtiyarlayıp değişen zamanla birlikte, uzak durulması gerekenler sınıfına dahil edildi. Hâlbuki insan aynaya baktığında fiziksel tam olmanın ardında birçok ef’al, ahval ve akvalinde eksiklikliklerinin var olduğunu bizzat müşahede edebilir. Kendi eksik yönlerini yaptığı doğru arkadaşlıklarla tamamlayabileceği gibi, arkadaşında eksik olanları tamamlamak adına, kendinden bir şeyler paylaşabilir.
Şimdilerde dikensiz gül ve kusursuz arkadaş aramanın en popüler mekanları hiç şüphesiz diziler ve sanal alemler. Ekran diye adlandırdığımız bahsi geçen dikensiz ve kusursuz alanlar, her yaşa ve her mizaca uygun mükemmel arkadaşları yâda arkadaşların var olabileceğini her daim beynimize kazır durur. Ekran, yemek yeme ihtiyacını dahi hissetmeyen kahramanların yanında, her derde deva ve her ihtiyaca cevap veren farklı modellerde arkadaşlıkları da pazarlamanın derdinde.
Oysa öyle midir? Kusursuz insan bir diğer adı ile arkadaşlar var mıdır? Varsa onları nerede veyahut nerelerde bulabiliriz? Diyelim ki; bulduk peki onlar bizi beğenirler mi? Bizimle arkadaş olmak isterler mi? Onlar kusursuz ama ben, biz kusurluyuz kusurlarımızı örtebilir miyiz? Peki ya kusursuzum “mış gibi” davranıp, görünebilir miyiz? Bu soruların hepsi aslına standart bir insan zekasında olan her bir bireyin bilinç altında döner durur. Cevapları çok merak edilir.
Öncelikle şunu kabul edelim ki; dikensiz gül ve kusursuz arkadaş arayan kendisini kanlı canlı insanların yanında değil, sanal alemlerde klavye başında yada ekran karşısında kumanda elinde bulur. Tv ekranları arkadaşın ne denli kusursuz olabilirliğini! gösterirken; sanal alemlerde kusursuz arkadaşların kendisinde olduğunu! bangır bangır bağırır durur.
Uzak olmanın, uzakta kalmanın, ekran ötesinde korunaklı muhafazanın konforunu bir çok “sanal alem karakteri” tepe tepe kullanır. Kendisini olduğundan farklı gösterdiği gibi garibim bilmez ki kendisi gibi bir “sanal alem karakteri” olan arkadaşı da olduğundan, göründüğünden farklıdır. Bu acib durumda hemcinsler de karşı cinslerde aynı halden menfi manada nasibini alır. Bazıları menfi arkadaşlıklar edinirken bazıları da zaman denilen sermayenin kıymetini bilmeden beyhude, lüzumsuz, faydasız, kararsız ve en nihayetinde biçare kalarak sermayesini harcar durur.
Gerçek arkadaş
İnsan ebede müteveccih yaratıldığı için en ziyade hakiki arkadaşlıklar elbette ebed memleketine yolculukta yardım edecek dost ve enislerden olmalıdır. Bahsi geçen yolculuk; âlem-i ervâhtan, rahm-ı mâderden, sabâvetten, ihtiyarlıktan, dünyadan, kabirden, berzahtan, haşirden, sırattan geçer bir uzun sefer-i imtihandır. Bu uzun sefer ve imtihanın dünya duraklarında ihtiyaçlarına yardım edecek ve -kitap defter açık bir imtihan olması hasebiyle- birçok soruda kopya verebilecek arkadaş ve arkadaşlıkların varlığı her zaman ideal olanıdır.
Durumu daha da somutlaştırmak gerekirse Hz. Musa aleyhisselamın yanında Hz. Harun aleyhisselam, Hz. İsa aleyhisselamın yanında havarileri, Hz. Peygamber Aleyhissalatü Vesselamın yanında Hz. Ebubekirler ve sahabeler ve en nihayet Hz. Bediüzzaman’ın başlattığı iman hizmetine en başta omuz verenler ve daha nicelerinin sergüzeşti hayatları arkadaşlık hakikati ile alakalı sorularımıza cevap olabilir.
Kezalik; asrı ahirin halini nazara verirsek daha yakın ve tesir edici bir söz etmiş olacağız. İnsan yaşlanırken nefis gençleşir derler; bu özel durum dünya ölçeğinde insanlık adına geçerli bir hakikat olsa gerek. Zira zaman geçtikçe dünya ihtiyarlandıkça, asrı ahir gelip kapıya dayandığında gördük ki; kötülüğe sevk eden nefisler pervane gibi bizleri yanına alıp götürür oldular. Düşünün ki zamanın behrinde bir kabilenin helaket sebebi olan bir günah şimdilerde kamyon kamyon işlenir durumda.
Hem emmare nefislerin baskın gelmesinden, insanı ve insanlığı tesir altına almasından anlıyoruz ki; zaman ihtiyarlandıkça gerçek arkadaşlıkların önemi de değeri de bir o kadar artıyor.
Hülasa
İnsan ismi ile yad edilen paha biçilemez nadide-i hilkatler, herhangi bir şeyi başarabilmek ve ihtiyaçlarını giderebilmek için, sosyal bir varlık olması hasebiyle, arkadaşlara ve arkadaşlığa ziyadesiyle muhtaçtırlar. Bu muhtaç olma hali, asrı ahirde daha da şiddetlenmiş durumda. Elbette ki hakiki arkadaşlıklar, ebede namzet olan insan için gerekiyor; lakin gelin görün ki çakma yada diğer bir tabirle “sanal alem karakterleri” asrı ahir tezgahlarında zahiren kusursuz bir şekilde pazarlanır haldeler. İmtihan dünyasının son soruları daha bi zor! Nefisleri celb eden menfi cereyanlar arkadaş denilen gerekliliği hiç mi hiç ar etmeden kullanır olmuşlar. Bize düşen zor zamanların adamı olmak ekran ve sanal karakterlerin rengine, görüntüsüne, zahiren kusursuzluğuna aldanmadan kanlı canlı, kusurlu ve eksik de olsa kıymetli ve gerçek ve hakikatli arkadaşlığı bulmaktır.


Yorumlar

en çok okunanlar

Hatırlatmakta fayda var!

Mekânın, zamanın, boğazına kadar meşguliyetin, yetersizliğin, cehaletin vesair, bir çok sebebin neticesi; muhatap olduğumuz kardeşimize, abimize, bir tanıdığımıza meramımızı anlatamadan tartışmak, sinirlenmek, bağırıp çağırmak ve küsüp terk etmek oluyor. Bir mevzuyu izah etmek ve muhatabımızı ikna etmekten ziyade; üstün gelmek, mukalemede galip olmak arzusu bize hükmettiği için söylediklerimizi de tesirsizleştiriyor ve söyleyeceklerimizi de ya unutturuyor ya da daha sert üslûp cesedleri giydirerek işin içinden çıkılmaz bir hal aldırıyor. Oysa ne güzel söylemiş Asrın Bedisi; “Eğer bir meselenin münâzarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır.” Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulu...

Kuran Bir Bütündür

Ehli ilmin reçetesi ve bir tefsir mukaddemesi namında ki İslamiyet elmas kılıncına saykal vurmak için kaleme alınan Muhakemat adlı muhteşem eser üç bölümden müteşekkildir. Birinci bölümde; hakikatler nazarlara verilip adeta temeller ve kökler sağlamlaştırılırken, ikinci bölümde belagatin ince ve dakik ayrıntıları izah edilir. Üçüncü bölümde ise Kuran’ın ana esasları olan tevhit, peygamberlik, öldükten sonra tekrar yaratılma ve adalet mevzuları delilleri ile ispat edilirken derya içinde olduğunun farkında olmayanlara nispet edercesine uzak diyarlarda ki Japonların İslamiyet hakkında ki suallerine cevaplar sard edilir. Maksada ulaşmak adına giriş cümleleri mahiyetinde ki mukaddemelerden yardım istemek araştırmacı ve tahkik ehlinin adeta şiarıdır. İslam hakikatlerinin ne kadar yüksek olduğu malumunuz olması hasebiyle elbette o yüksek hakikatlere merdivenimizi dayayıp mukaddeme basamaklarından yukarı doğru tırmanmalıyız. Müzakere ettiğimiz Muhakemat eseri de bu yolu tercih etmişti...

Bir Başka Zübeyir

Zübeyir en sevdiğim isimlerden birisi... Bu adı her zikrettiğimde acibdir; yıldızları hatırlarım. Dolayısıyla yıldız mânâsına geldiğine inanırım, saklı kapılarımda. “Aziz, sıddık, fedakâr, metin, sarsılmaz...” ve birçok sıfat yakıştırırım sonuna. Evet, Zübeyir fedakârdır, Zübeyir metindir, Zübeyir dikkatlidir vesair... Ziver, bir gün aradığını bulmak ümidi ile çalar kapısını Bediüzaman’ın. Ağlamaklıdır gözleri, dilinden zor dökülür kelimeler zaten. Adını sorar Bediüzzaman, üç defa “Zübeyir hoş geldin” cevabını vereceğini ve yine üç defa “Ziver efendim” cevabını alacağını bile bile. Ziver anlamıştır artık, “kâinata değişilmeyecek biri” olmanın adı; Zübeyir’dir. Hz. Zübeyir... Çok şey anlatır bu isim, çok hüzün vardır içinde. İlk olmanın, fedakâr ve dâvâsına en ziyade sâdık kalmanın ağır yüküdür. Resulullah’a (asm) sadâkatin ilk kılıcıdır. Cennetle müjdelenmek nasıl bir huzur, kim bilebilir ki! Zübeyir, Hz. Zübeyir olmayı düşünmüş müdür bunca fitnenin, günahın arasında acaba? Fenâfil...