Ana içeriğe atla

Bir Kağıdın Cinayeti!


Kaldırımda kendi halinde yürüyen adamın başına bir kağıt düşer ve adamcağız oracıkta ölür. 
Peki neden?
Bahsi geçen bilmeceyi duyan her aklı selim şaşırır. Bir adamın başına düşen bir kağıt nasıl olurda ölümüne yol açmıştır. Bahsi geçen örnek çok uçlarda geziyor olabilir. Zihin uç örneklerden birşeyler devşirmeye bayılır misali yazımıza devam edelim.
Salt akılcı günümüz anlayışı bizi nasıl da sebeplere ram olmamızı öğretiyor. Yaşamamız ve ölmemiz için gerekli olan sebepler nasılda bir yaratıcının önüne geçebiliyor. 

Hayatı ve ölümü veren bir Zat'ın izni dairesini unutmuşcasına sebeplere ilahlık pay etmemiz, herşeyi bir sebebe dayayan Salt akılcı bir anlayışın dimağımıza açtığı yaralar olmasın sakın!

Doğan çocuk, yağan yağmur, yazın sıcağında yeşil kalan yaprak, koca koca kayaları yararak yer altında ilerleyen incecik kökler; acaba sebeplerin kıymetinden mi, bahsi geçen nihayete muvaffak oluyorlar yoksa arkalarında olan büyük bir güce mi dayanıyorlar. 

Bir hayat sahibinin hayatının var olması için o kadar sebebin bir araya gelmesi gerekiyor ki saysak kainat olur. Herşeye gücü yeten bir sebebin varlığı diğerlerinin lebbeyk demesine neden iken; aynı sebebi inkar etmemiz gibi inanılmaz bir muhalin içinde boğulmamız tabiri caizse; büyük trajedinin ilk adımıdır. 

Halbuki aynı akılcı yaklaşım her şeyi bir sebebe bağlayabilirken sebeplerin hakiki sahibini es geçmektedir. Akla muhal bir yaklaşımı kendi inandığı değerlerin rağmına reddeder ve çocuklara gülünç ve maskara bir hale gelmekten hiç ar etmez.

İnsanın başına düşen kağıttan ölebileceğine hayret eden aklım acaba zaman ipine dizilmiş bir çok mucizeye aynı hayret tavrını sergileyebiliyor mu?

Nasıl doğar Hz İsa?
Nemrut nasıl ölür bir karıncadan yada ulûhiyet dava eden firavun bir sivrisineğe nasıl mağlup olur?

Olmaz demeyin olur! Kader isterse gören göz görmez olur; tutan el, konuşan dil, duyan kulak; tutamaz, konuşamaz, duyamaz...

Eğer o isterse ve hikmetide iktiza ederse halklarada kabul, yüreklerede tesir ettiririr. O isterse bir tohum yüz olur, bir harf bin, bir adam binler, yüzbinler, milyonlar...

Herşeyi sebeplerin var edeceğini düşünmek sakıncalı olduğu gibi; tebliğinde, iman hizmetininde saft sebeplerin eline vermek haksızlığa ve ağır azapların celbine vesile olur. 

Bir parça ihlasın mühim neticelere vesile olduğunu düşündüğümüzde zahiri sebeplerin hakiki sebebe başvurmanın bir merci olarak idrak etmemiz gerektiği ayan beyan ortaya çıkıyor.

Bir kağıt adamı öldürür mü bilemiyoruz ama sebepleri ilâhlaştıran düşünce yapısı semere verecek mühim hizmetlerinde manen ölmesine netice vereceği aşikardır.


Yorumlar

en çok okunanlar

Attan İnememek!

Yolun buradan sonrasını yürüyerek devam edeceğiz... Yolcu yolunda gerek. Yol bazen düz, bazen yokuş, bazen taşlı... İnsan bir yolcudur; kabirden haşre, oradan ebedi istirahatgahına gidecek garip bir yolcu. Daha önce hiç tanımadığı insanları kalp cüzdanında saklayacak kadar bir acube-i hilkat! Farkında olmasakta zaman şeridinde her an yol alıyoruz. Bazen makamlar elde edip; at sırtında gidiyoruz, bazen makamları kaybedip eşek sırtına razı oluyoruz. Yolcusu kadar yolu da garip olan bu serüvende illede makam diye tutturanlar, asıl kaybedenler; işte onlar oluyor! Tüm zorluklara rağmen hayatın cehd ve gayret ile anlam kazanacağını “ bilen ademoğlu ” her vasıta değiştirdiğinde bitmek bilmeyen bir enerji ile yoluna devam ediyor. Sen yola devam et yol sana öğretir; ne kadarda hakikatli bir söz! Zahiren kadercilik gibi gelse de aslında insanın bu hayat serüveninde her şeyin dizginini elinde tutamayacağını anlatan veciz bir ifade. Bir garip dedi; attan inip ...

Kim Kazanacak!

Dünya hızlı bir maratonun son metrelerinde gibi hareket ediyor. İnsanlık bu hengâmede ya İslamiyet’e koşuyor ya da kıyamete. Son demde yaşananlar; nezafeti öncelemeler, birbirinin halinden anlamalar, yaptığı yanlışlardan dolayı üzgün olduğunu ifade etmeler yaşanılan hadiselerden ders alınıyor oluşunun tezahürü elbette. Öyle herkesin bu hesaplaşmaya gireceğini elbette kimse beklemiyor; zira biz biliyoruz ki, toplumun yüzde sekseni ehli tahkik değil. Değil ama tahkik olmayanların önemli bir zaafı var, onlara vicdanlarından tevarüs eden.  Ehli tahkik olan, olayları doğru ve istikametli analiz edenlerin peşinden gitme gayreti. Bu gayret özellikle bu zamanda umut vadediyor. İstikbalde en yüksek gür seda İslamiyet’in olacak sözü tahakkuk ediyor dersek hiçte yanılmış olmayız. Elbette uzaklarda bir yerlerde birileri menhus ruhunu yaymak için çeşitli planlar çeviriyor ama tuzak kuranların en hayırlısı Rabbi Rahim itikadı içinde olanlar; kâinatı velveleye veren hadisat...

BAŞKASININ GÜNAHINA GÜLENLER…

Kadınlar bizim baş tacımız. Elbette bu âlemde güzellik ve sanatın, hüsün ve cemalin en belirgin misalleridir onlar. Dolayısıyla bizim için -biraz sloganvari olacak ama- dünya kadınlar günü bir gün değil her gündür. Toplumlar kadının kıymetini bildiği ölçüde değer kazanırlar. Zira toplumu inşa eden en sağlam karakter hiç şüphesiz annelerdir. Değer biçme meselesi çok tartışamaya açık bir ifade olduğu için kadına mutlak hürriyeti rüşvet veren ahir zaman sapmış cereyanlarına inat kadının değerinin evinde olduğunu ve yine evinde anlaşılacağını şuraya not düşmek gerekiyor.  Yine de dünya kadınlar gününün şefkat kahramanları cenahını tebrik etmekle beraber; bugünün nasıl çevreler tarafından deruhte edildiğini anlamak için yapılan yürüyüş ve kutlamalara bakmak yeterli olacaktır. Siyasi gerilimin had safhada olduğu bir zamanda böyle kitlesel hareketin zaten tozdan nem kapan bir gurup tarafından alet edileceği, beni şaşırtmadı desem yeridir. Daha evvel yazılarımda da belirttiğim ...