Ana içeriğe atla

Ölümden Ötelere Benim Cevabım


Bu dünyanın ahirinde bir hayatın olduğuna iman edilse de "akıl bu yolda gidemez!" sorunsalı, ümmetin imtihan serüveninde muhatap olduğu önemli bir evre. Bununla birlikte dine muarızların kendini kurtarmak hoyratlığında sarıldığı meselelerin başında ahirete iman geliyor. Kurumuş kemikleri kim diriltecek, derken elindeki kemikleri ufalayan Ebu Leheb'de de böyle, "din öldürülecektir" emrini alan Abdullah Cevdet'in inananları sarsmak için hazırladığı planın başında da böyle.

Sonu hep bir hezeyan ama mücadele berdevam.

Allah'ın, isimlerinin, peygamberlerinin, meleklerinin, kitaplarının varlığına şahit olan bütün deliller ahireti ispat eden milyarların arasında. Biri diğerini destekliyor. Demem o ki; Allah'a inanıyorsanız; zaten onun Hak, Adl, Hakim, Rahim vesair isimlerinin hepsi gerek birlikte gerek tek başına ahireti iktiza ediyor. Peygambere inanıyorsanız, kitaba inanıyorsanız, melaike ve kadere inanıyorsanız; zaten ahirete hazırlanıyorsunuz demektir.

Bu gecenin sabahını ve bu kışın baharını bekliyorsanız ahireti de bu merakla bekleyebilirsiniz.  Her gün; ölenlerin, göçüp gidenlerin yerine yenilerinin geldiğini görüyorsanız ahireti de o netlikte görebilirsiniz.

Ahirete iman akidesinin bir çok yönü var. Bununla birlikte evvelen; "gerçekten ahiret varsa" sorgulamasında bu dünyayı harap edecek ve yeniden inşa edecek bir kudret ve ruhları istirahate gönderip ve daha sonra tekrar vazife başına getirecek bir irade ve kompleks diyebileceğimiz bu büyük problemi çözebilecek bir hikmet ile tanışmamız gerekiyor. Şu daracık alemde bunca sanat eserlerini gayet kolaylıkla yaratan ve biz müştakların temaşasına sunan ilim, irade ve kudretin; misafirlerini davet ettiği ve bin bir türlü güzelliklerle süslediği saraylarının yoluna koca bir taş yuvarlansa ne, bunca askerini istirahat için dağıtmış olsa ne, ezberden yazdığı kitaplar kaybolsa ne?

Madem ilim, irade ve kudretin hakiki sahibinden bahsediyoruz; o zaman her şey onun "ol der oluverir" hakikatine bakar.

Her bahar yeniden hayat verilen sayısız bedenler, her gecenin bir sabahı ve bedenimizin hücrelerinin her an yenilenmesi; bize haşrin varlığını hatırlatan, altın harflerle yazılmış, başucumuza astığımız derhatır levhalar misali.






Yorumlar

Yorum Gönder

en çok okunanlar

Hatırlatmakta fayda var!

Mekânın, zamanın, boğazına kadar meşguliyetin, yetersizliğin, cehaletin vesair, bir çok sebebin neticesi; muhatap olduğumuz kardeşimize, abimize, bir tanıdığımıza meramımızı anlatamadan tartışmak, sinirlenmek, bağırıp çağırmak ve küsüp terk etmek oluyor. Bir mevzuyu izah etmek ve muhatabımızı ikna etmekten ziyade; üstün gelmek, mukalemede galip olmak arzusu bize hükmettiği için söylediklerimizi de tesirsizleştiriyor ve söyleyeceklerimizi de ya unutturuyor ya da daha sert üslûp cesedleri giydirerek işin içinden çıkılmaz bir hal aldırıyor. Oysa ne güzel söylemiş Asrın Bedisi; “Eğer bir meselenin münâzarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır.” Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulu...

Kuran Bir Bütündür

Ehli ilmin reçetesi ve bir tefsir mukaddemesi namında ki İslamiyet elmas kılıncına saykal vurmak için kaleme alınan Muhakemat adlı muhteşem eser üç bölümden müteşekkildir. Birinci bölümde; hakikatler nazarlara verilip adeta temeller ve kökler sağlamlaştırılırken, ikinci bölümde belagatin ince ve dakik ayrıntıları izah edilir. Üçüncü bölümde ise Kuran’ın ana esasları olan tevhit, peygamberlik, öldükten sonra tekrar yaratılma ve adalet mevzuları delilleri ile ispat edilirken derya içinde olduğunun farkında olmayanlara nispet edercesine uzak diyarlarda ki Japonların İslamiyet hakkında ki suallerine cevaplar sard edilir. Maksada ulaşmak adına giriş cümleleri mahiyetinde ki mukaddemelerden yardım istemek araştırmacı ve tahkik ehlinin adeta şiarıdır. İslam hakikatlerinin ne kadar yüksek olduğu malumunuz olması hasebiyle elbette o yüksek hakikatlere merdivenimizi dayayıp mukaddeme basamaklarından yukarı doğru tırmanmalıyız. Müzakere ettiğimiz Muhakemat eseri de bu yolu tercih etmişti...

Bırak Şu Ezikliği, Silkelen ve Kendine Gel!

Arza ait olanlar arızi, fani, kirlenmeye ve kullanılmaya müsait oluyor. Bilakis semavi olanlar berrak ve ebede ait olup; kışrına değil özüne kalanlardır. Siyahın beyazla, ateşin suyla, şirkin ehad ile çarpıştığı bu imtihan meydanında arzi ve semavilerin şiddetli muharebeleri huzura varanların duyabileceği gürültüde cereyan ediyor. Göz boyayan, zahiri mutandan içi kof ehli dünyanın yalancı cennet ameleleri semaya ait olanların arzi yönlerini nazara verirken; arzi olanların hakikatte hiç olmamış semavi özelliklerini şatafatlı pazarlarında bağıra bağıra ikram ediyorlar. Ehli diyanet ne yapıyor diyorsanız! Onlarda kandıranların kanını taşıyormuşcasına semavi, kudsi peygamberlerinin, ne hikmetse, hep dünyaya ait özelliklerini anlatıyorlar. Öyleya; böyle anlatırsak daha çok insan sözümüzü dinler. Öyleya; böyle anlatırsak adımız daha çok anılır. Öyleya; şöhret öyle bir girdapki beni benden alıyor doğrusu. İki yanında semavat ordularının iki komutanını taşıyan bir peygamb...