Ana içeriğe atla

Senin Bir Vesikan Var mı?

Bir gerçeğe tanıklık eden bilgiye, belge tabiri diğerle vesika denir. Vesika bir güç ve kuvvete intisabın işareti olarak tanımlanır.
Ahirete olan seyahatinde de insan karşılaştığı alemlerden selametle geçebilmesi için bir vesikaya ihtiyacı vardır.

Bununla birlikte insan, sırrı teklife muhatap olması cüzi ihtiyarisinin varlığı ile anlaşılır. Her insan kendi alemini yokladığında cüz'i ihtiyarisi ile tanışabilir ve dolayısıyla dağların emanetinden kaçındığı teklif sırrının sorumluluğunu tasdik edebilir.

"Hem iman, o elinde pek cüz'î bir kesb bulunan cüz'î bir cüz'-i ihtiyarî yerine, o hadsiz düşman ve zulmetlere karşı, gayr-ı mütenahî bir kudrete istinad etmek ve hadsiz bir rahmete intisab etmek için o cüz'-i ihtiyarînin eline bir vesika veriyor.. belki de iman, o cüz'-i ihtiyarînin elinde bir vesika oluyor."1

Acz ve fakr yaralarına maruz kalan insan sınırsız bir kudrete ve nihayetsiz bir rahmete intisap ederek şifa bulur. Cüz'i ihtiyarisinde de  öyle bir vesika taşır ki onunla bu alemde tasarruf yetkisini kullanabilir. 

"...nasılki görsen: Bir tek adam geldi. Bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevketti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin; o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir. Devlet namına hareket eder. Bir padişah kuvvetine istinad eder. Öyle de her şey, Cenab-ı Hakk'ın namına hareket eder..."2


Cenabı Hakk'a intisapla tasarruf yetkisini kullanan insan imanına birşeyler katarak vesikası olmasına vesile olur. Zira biz biliyoruz ki; 
"İmansız İslâmiyet, sebeb-i necat olmadığı gibi; İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz."3


İman Cenab-ı Hakk'ın yolunda istimal edilirse beşyüz senelik bir cennetin kazanılmasına vesile olur. İman ile öyle bir külliyet kesbedilir ki cesedin elinden alınıp zaman kısıtlaması olmayan kalp ve ruhun eline verilen cüzi ihtiyari külli ibadetin adeta imamesi olur.

Dolayısıyla insan;
"Zaman-ı mazinin en derin derelerine kuvvet-i iman ile girebildiği ve hüzünlerin zulmetlerini def'edebildiği gibi; nur-u iman ile istikbalin en uzak dağlarına kadar çıkar, korkuları izale eder."4


Kaynak:

  1. (Lem'alar 230.sh - Risale-i Nur)
  2. (Sözler 6.sh - Risale-i Nur)
  3. (Mektubat 34.sh - Risale-i Nur)
  4. (Lem'alar 230.sh - Risale-i Nur)

Yorumlar

en çok okunanlar

Hatırlatmakta fayda var!

Mekânın, zamanın, boğazına kadar meşguliyetin, yetersizliğin, cehaletin vesair, bir çok sebebin neticesi; muhatap olduğumuz kardeşimize, abimize, bir tanıdığımıza meramımızı anlatamadan tartışmak, sinirlenmek, bağırıp çağırmak ve küsüp terk etmek oluyor. Bir mevzuyu izah etmek ve muhatabımızı ikna etmekten ziyade; üstün gelmek, mukalemede galip olmak arzusu bize hükmettiği için söylediklerimizi de tesirsizleştiriyor ve söyleyeceklerimizi de ya unutturuyor ya da daha sert üslûp cesedleri giydirerek işin içinden çıkılmaz bir hal aldırıyor. Oysa ne güzel söylemiş Asrın Bedisi; “Eğer bir meselenin münâzarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır.” Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulu...

Kuran Bir Bütündür

Ehli ilmin reçetesi ve bir tefsir mukaddemesi namında ki İslamiyet elmas kılıncına saykal vurmak için kaleme alınan Muhakemat adlı muhteşem eser üç bölümden müteşekkildir. Birinci bölümde; hakikatler nazarlara verilip adeta temeller ve kökler sağlamlaştırılırken, ikinci bölümde belagatin ince ve dakik ayrıntıları izah edilir. Üçüncü bölümde ise Kuran’ın ana esasları olan tevhit, peygamberlik, öldükten sonra tekrar yaratılma ve adalet mevzuları delilleri ile ispat edilirken derya içinde olduğunun farkında olmayanlara nispet edercesine uzak diyarlarda ki Japonların İslamiyet hakkında ki suallerine cevaplar sard edilir. Maksada ulaşmak adına giriş cümleleri mahiyetinde ki mukaddemelerden yardım istemek araştırmacı ve tahkik ehlinin adeta şiarıdır. İslam hakikatlerinin ne kadar yüksek olduğu malumunuz olması hasebiyle elbette o yüksek hakikatlere merdivenimizi dayayıp mukaddeme basamaklarından yukarı doğru tırmanmalıyız. Müzakere ettiğimiz Muhakemat eseri de bu yolu tercih etmişti...

Bırak Şu Ezikliği, Silkelen ve Kendine Gel!

Arza ait olanlar arızi, fani, kirlenmeye ve kullanılmaya müsait oluyor. Bilakis semavi olanlar berrak ve ebede ait olup; kışrına değil özüne kalanlardır. Siyahın beyazla, ateşin suyla, şirkin ehad ile çarpıştığı bu imtihan meydanında arzi ve semavilerin şiddetli muharebeleri huzura varanların duyabileceği gürültüde cereyan ediyor. Göz boyayan, zahiri mutandan içi kof ehli dünyanın yalancı cennet ameleleri semaya ait olanların arzi yönlerini nazara verirken; arzi olanların hakikatte hiç olmamış semavi özelliklerini şatafatlı pazarlarında bağıra bağıra ikram ediyorlar. Ehli diyanet ne yapıyor diyorsanız! Onlarda kandıranların kanını taşıyormuşcasına semavi, kudsi peygamberlerinin, ne hikmetse, hep dünyaya ait özelliklerini anlatıyorlar. Öyleya; böyle anlatırsak daha çok insan sözümüzü dinler. Öyleya; böyle anlatırsak adımız daha çok anılır. Öyleya; şöhret öyle bir girdapki beni benden alıyor doğrusu. İki yanında semavat ordularının iki komutanını taşıyan bir peygamb...