Ana içeriğe atla

Nurlu Siyah


Çocukları ihtiyarlatan bir günün
arefesinde gurbet gurbet içinde bir diyarda,  karanlık karanlık içinde bir gecede; Volga Nehrinin hazin akıntısı, yağmurun rikkatli şıpıltısı ve rüzgarın firkatli esintisi Bediüzzaman'da yeni yeni eserler bırakacaktır.

Bahsi geçen haleti ruhiye Bediüzzaman'a o zamana değin hiç olmadığı kadar insanlardan uzak kalmak ve ahiretine ciddi çalışmak kararını almasına vesile olacaktır.

Aczini ve fakirliğini bu denli Rabbi Rahimin'e izhar etmesi rahmetin celbine vesile olacak ve hiç olabilir mi; diye Tarihçe-i Hayat'ında hayretle okuduğumuz satırlar bir bir kudret eli ile icra edilecektir.

Kara gecede kara karıncanın kara ayak seslerini duyan bir Zat karanlıklar içerisinde ona izharı acz eden Said'ini vazifesini hitama erdirmesi için adeta bu topraklara lutfedecektir. 

Kararını icra edeceği zamanda etrafını saran ciddi ve çok ahbab, İstanbul'un şaşaalı hayatı dünyeviyesi ve hadden geçen şan ve şerefin tevüccühü Bediüzzaman'ın muvakkaten ruhi ve kalbi inkılabını sekteye uğratır. 

Gözünün nurlu siyahı ile nursuz beyazının şehadet aleminde mücadelesinden başka bir şey değildir cereyan eden.

İşte tam burada diyebiliriz ki:
Yaşadığımız hazin, rikkat ve firak gözün nurlu siyahı gibi alemi ruhun penceresinden hakikati ile seyredip ibretlik levhalarla görmeye vesile olurken; ahbaplar, şaşaalı hayatlar, şan, şeref, teveccüh gözün nursuz beyazı gibi alemin sahte yüzüne muhatap olmamıza sebep oluyor. 

Dolayısıyla unutuluyor, gaflet basıyor, istenilen neticeler alınamıyor.

Bediüzzaman'ın yaşadığı bu halet-i ruhiye her hali ile bize hayata, ruha, maddeye bakış açımızın yeniden inşasına vesile olur ümidindeyim. Dertler, sıkıntılar, elemler, kederler, hüzünler, firaklar bizi özümüze yolcu edecek birer vasıta olması gerekiyor. Zahiri görünen karanlıklar hep bir aldatıcı oluyor. Halbuki; karanlığın, siyahın dahi nurlusu var. Muhatap olduğumuz o karanlık haller ya bu kadar olmaz ki; diye dilimizin ucuna kadar gelen yaşanmışlıklar varya onlardan bahsediyorum. İşte onlar azaptan kurtuluşumuza, rahmete fersah fersah kulaç açmamıza vesile olabilir. 

Ne mutlu karanlığına nur katanlara; veyl o kimseye ki bembeyaz günlerini nursuz yaşayanlara.

Yorumlar

en çok okunanlar

Attan İnememek!

Yolun buradan sonrasını yürüyerek devam edeceğiz... Yolcu yolunda gerek. Yol bazen düz, bazen yokuş, bazen taşlı... İnsan bir yolcudur; kabirden haşre, oradan ebedi istirahatgahına gidecek garip bir yolcu. Daha önce hiç tanımadığı insanları kalp cüzdanında saklayacak kadar bir acube-i hilkat! Farkında olmasakta zaman şeridinde her an yol alıyoruz. Bazen makamlar elde edip; at sırtında gidiyoruz, bazen makamları kaybedip eşek sırtına razı oluyoruz. Yolcusu kadar yolu da garip olan bu serüvende illede makam diye tutturanlar, asıl kaybedenler; işte onlar oluyor! Tüm zorluklara rağmen hayatın cehd ve gayret ile anlam kazanacağını “ bilen ademoğlu ” her vasıta değiştirdiğinde bitmek bilmeyen bir enerji ile yoluna devam ediyor. Sen yola devam et yol sana öğretir; ne kadarda hakikatli bir söz! Zahiren kadercilik gibi gelse de aslında insanın bu hayat serüveninde her şeyin dizginini elinde tutamayacağını anlatan veciz bir ifade. Bir garip dedi; attan inip ...

ASRI AHİR PARADOKSALINDAN ACİL ÇIKIŞ!

Dine düşman ehli dalâletin yol göstericisi şeytanın, en sevdiği hal müşevveşiyettir. Herbir şeyin karışık olması, tersyüz edilmesi, aradığını bulamama hali; enfusî ve afakî olarak sonun başlangıcı demektir. Taki insanın hedefe ulaştıracak bir yol göstericisi ve bir urvetil vuskası olmasın! Toplumlar nasıl karışır sorusunun cevabı, insanın kendi iç âleminde karışmış olmasında gizlidir. Toplum bilimciler ve ahlâkiyyunlar çok uzaklarda aradıkları sorunun cevabını evvellen kendilerine sorsalardı muhtemelen “kurunu vusta”da tedbir alma ve tedavi etme safhasına geçebilirlerdi. Başta bir diğer yol göstericilerden bahsetmiştik buna mukabil, insanın hayatta üzerine inşa ettiği/edebileceği bazı prensipleri tabiri ahsenle düsturları olması icap ediyor. Üzülerek ifade etmek gerekirse toplumun ekseri, düstur edinmek ve hayatına bir yön vermenin aksine -pazarda mal seçer gibi- rüzgâra göre gidenlere, sesi diğerlerine nazaran çok çıkanlara tabi olmayı marifet zannediyor. Bataklıktan çık...

Küfrü kesen tılsım!

Şefkat, karşılıksız sevgi anlamına gelmektedir. Aşktan daha keskindir. Keza aşk karşılık beklenen bir muhabbetin mukaddemesidir. Bu bağlam, şefkati aşktan daha keskin ve daha değerli kılmaktadır. Şehadet aleminde hava gibi, su gibi, hayat gibi vesaireler kadar şefkat de bol miktarda -anneler başta olmak üzere- sağanak sağanak yağdırılmıştır. Belki Cennette var olan ırmaklardan biri de şefkat akacaktır. Kim bilebilir ki? Su gibidir şefkat, girdi mi demirin içine, zamana bakar her şey, paramparça kesilir. Hava gibidir şefkat, nefes aldırır insana, hayat vesilesidir. Bediüzzaman o çok değerli tarikının hatvelerine şefkat etmek eylem ve durumunu da almıştır.   Kimbilir belki Bediüzzaman, Allah katında aciz ve fakir olan Nurun talebesinden tefekkür mesleğini şefkat ruhuyla yapmasını istemektedir. Problemli bir asırdayız. İnsanlığın yıldızları bile bu asrın dehşetli aktörlerinden havf etmişler. Allahümme ecirna min… demişler defaatle. Fırtınalı b...