Dünya hızlı bir maratonun son
metrelerinde gibi hareket ediyor. İnsanlık bu hengâmede ya İslamiyet’e koşuyor ya
da kıyamete. Son demde yaşananlar; nezafeti öncelemeler, birbirinin halinden anlamalar,
yaptığı yanlışlardan dolayı üzgün olduğunu ifade etmeler yaşanılan hadiselerden
ders alınıyor oluşunun tezahürü elbette.
Öyle herkesin bu hesaplaşmaya
gireceğini elbette kimse beklemiyor; zira biz biliyoruz ki, toplumun yüzde
sekseni ehli tahkik değil. Değil ama tahkik olmayanların önemli bir zaafı var, onlara vicdanlarından tevarüs eden.
Ehli tahkik olan, olayları doğru ve istikametli analiz edenlerin peşinden gitme gayreti.
Bu gayret özellikle bu zamanda
umut vadediyor. İstikbalde en yüksek gür seda İslamiyet’in olacak sözü tahakkuk
ediyor dersek hiçte yanılmış olmayız.
Elbette uzaklarda bir yerlerde
birileri menhus ruhunu yaymak için çeşitli planlar çeviriyor ama tuzak kuranların
en hayırlısı Rabbi Rahim itikadı içinde olanlar; kâinatı velveleye veren hadisatlarda nasıl sarsılmıyor, nasıl telaşa kapılmıyor, nasıl umutlu; inanın bu satırlar, o
halleri anlatacak kabiliyette değil.
İnsanlığımızdan utanacağımız
halleri, hususan son asırda, fazlası ile yaşadık geçmiş dönemlerde. Özellikle
hamasi nutuk atanlar, yalan üstüne yalan siyaseti güdenler, suyu bilerek dalgalandıranlar, sadece güçlü oldukları için (bu
terkibin altını çiziyorum) hep haklı göründüler hadisata puslu bakan veya
bir gözü kör olan gözlere.
Süslü ve dalgalı havalarda avını
kolay yakalayacağını bilenler; artık yenidünya düzenine hazır olmadıkları için
hep bir kontrpiyede kalıyorlar. Kendi istedikleri tepkileri alamayınca
beklemediği yerden soru ile muhatap olan öğrenci gibi saçmalıyor, saçmaladıkça
kalitesi ortaya saçılıyor. İnanmayanlar evvelen kendi memleketine daha sonra
insani yönetimden uzak modern kabile ülkelerine göz gezdirsinler. Ne mutlu ki; büyük
bir inkılap olacak muştusundan haberdar olarak bu inkılabın içerisinde yaşıyoruz!
Sürecin tam olarak farkında olmamamızın nedeni; tarihi mekân ve zaman düzleminde bağlamından kopararak yorumlamamız.
Zulüm adalet denkleminde bu kâinatı
dalgalandıran hadisatlar karşısında nasıl davranılması gerektiğini İslam Âlemi
özelinde insanlığa bir öğreti olarak Bediüzzaman sundu. Düşmanları ne kadar
zulüm ederse etsin; o zulme karşı hep hakkını itidali demle, tesanütünü muhafaza
ile karşılık vermesini bildi. Seyda bu dinsizlere karşılık vermeliyiz, diyen
Kör Hüseyin Paşa’da da böyleydi; son dersinde de böyle.
Hiç şüphesiz onun yolundan gidenlerde de böyle olacak!
Bilenler bilir, bu topraklarda
kaba kuvvet hep mazlumları ezdi ve eziyor. Yeni bir dünya düzeni kuruluyor bu
düzenin en büyük kaynağı İslami temeller olacağı açık. Gayri Müslimler ismine
İslamiyet dese de demese de bu böyle. Adaleti önceleyen, nezafeti önceleyen, mazlumu
önceleyen bir toplum yapısı ekseriyeti saadete getiren İslamiyet’ten başka bir
dine benziyor mu sizce?
Yorumlar
Yorum Gönder