Ana içeriğe atla

Derdi Olana Bu Satırlar…

İnsanda var olan cihazlara baktığımızda ve yaşadığı hayat serüvenine dikkat ettiğimizde insanın bu dünyaya; ancak imtihan için geldiğini daha net görebiliyoruz. 
Muhatap olduğu sıkıntılı hallerin aslında onun iyiliğini isteyen ve tekamül etmesi için onu çalıştıran bir Zatın hikmetle dolu imtihanları olduğu gayet açık.
Başa gelen hastalıkta da bu böyle, ruha gelen sıkıntı da, kalbe gelen kabzda da bu böyle... Mühim olan kimden kime şekva etmeyi bilmeli, muhatap olunan musibetin sahibini idrak etmeli, gelen kabzın bir vesile ile bast olacağına hazırlıklı olmalı.
Gelen sıkıntının, musibetin, elemin, acının, derdin, üzüntünün vesairenin; ilacı ve tedavisi nasıl olacağına dair biraz düşünelim istiyorum.
Elbette maddi hastalıkların hekimine başvurmak elzem; lakin bu fırtınalar zamanı bir duruş sergilemek; nasıl olur, kendi kendine nasıl yeter insan, biraz daha derinlemesine irdelemek gerekiyor.
Evvelen; zahmet her zaman olduğu gibi rahmete gebe. Sıkıntılı bir meşakkatin ardından sürülen, ekilen tarladan alınan mahsul rahmetin cisim giymiş hali değil de nedir! 
Diğer adı rahmet olan yağmur, kasvetli bulutlar ve hamd eden gökgürültüsün ardından sevdiğine kavuşması tekerrür ede ede bize öğretiyor ki; ağır sancılardan sonra nur topu gibi bebekler gelecek ve geliyor.
Rüzgarlar kucak dolusu hediyelerin habercisidir, bakınız; Cevşen bab 66. Rüzgarların içerisinde kadere teslim hali öyle bir ferah veriyor ki; derdimden büyük Allah’ım var müjdesi; dalga dalga gönül sahillerimize vuruyor da vuruyor.

Rabbi Rahim'in öyle kulları var ki; onlara has inayet kanunları işliyor desek, pek ileri gitmiş olmayız herhalde! Hususan bu asırda farz olan iman hizmetinin -sathi nazarlarda yetersiz görünen- ama Hikmeti İlahiyenin indinde kahramanlar mesabesinde olan nurun müntesipleri için işlediğini zaman ve zemin her vesile ile ispat ediyor.
Sizce namaz için kelepçeler hala kırılmıyor mu ya da nurun hakikatlerini mahkum edenlere zemin hala ayağını denk al ihtarını şimdiler de yapmıyor mu? 
Ne geçmiyor ki; bu Dünyada. Ne sıkıntılar yaşadın ey nefsim! Hepsi zaman denilen ipe takılıp gelip geçti. Musibet de geçti, hastalık da geçti, başkalarının ölümü de geçti ve yakında senin başına gelen ölüm de geçecek. Yeter ki; ahiret için pasaport arayanlardan olmalı insan!
Ne mi oluyor böyle dert ve elemin içinde? Birçok sevap birikiyor kefen cebinde. Kefenin cebi olur mu, demeyin; Rabbi Rahim cebi deliklerden eylemesin yeter ki!
Hz. İsa aleyhisselam şeytanla olan münazarasında verdiği ders; kulun Rabbini imtihan etmeyeceği idi. İmtihan dünyasında yapılan vazife taksiminde imtihan eden rolüne girerse insan bilmeli ki; sonu hep hüsran olur.  Rabbi Rahim'in yaratmak, öldürmek, terbiye etmek vesair vazifelerin musibete ve imtihana tabi tutulanlara ait olmadığını bilmek sıkıntılı musibetlerimizi hiçe indiren bir hakikatlı tesellidir.  

Yorumlar

en çok okunanlar

Attan İnememek!

Yolun buradan sonrasını yürüyerek devam edeceğiz... Yolcu yolunda gerek. Yol bazen düz, bazen yokuş, bazen taşlı... İnsan bir yolcudur; kabirden haşre, oradan ebedi istirahatgahına gidecek garip bir yolcu. Daha önce hiç tanımadığı insanları kalp cüzdanında saklayacak kadar bir acube-i hilkat! Farkında olmasakta zaman şeridinde her an yol alıyoruz. Bazen makamlar elde edip; at sırtında gidiyoruz, bazen makamları kaybedip eşek sırtına razı oluyoruz. Yolcusu kadar yolu da garip olan bu serüvende illede makam diye tutturanlar, asıl kaybedenler; işte onlar oluyor! Tüm zorluklara rağmen hayatın cehd ve gayret ile anlam kazanacağını “ bilen ademoğlu ” her vasıta değiştirdiğinde bitmek bilmeyen bir enerji ile yoluna devam ediyor. Sen yola devam et yol sana öğretir; ne kadarda hakikatli bir söz! Zahiren kadercilik gibi gelse de aslında insanın bu hayat serüveninde her şeyin dizginini elinde tutamayacağını anlatan veciz bir ifade. Bir garip dedi; attan inip ...

Kim Kazanacak!

Dünya hızlı bir maratonun son metrelerinde gibi hareket ediyor. İnsanlık bu hengâmede ya İslamiyet’e koşuyor ya da kıyamete. Son demde yaşananlar; nezafeti öncelemeler, birbirinin halinden anlamalar, yaptığı yanlışlardan dolayı üzgün olduğunu ifade etmeler yaşanılan hadiselerden ders alınıyor oluşunun tezahürü elbette. Öyle herkesin bu hesaplaşmaya gireceğini elbette kimse beklemiyor; zira biz biliyoruz ki, toplumun yüzde sekseni ehli tahkik değil. Değil ama tahkik olmayanların önemli bir zaafı var, onlara vicdanlarından tevarüs eden.  Ehli tahkik olan, olayları doğru ve istikametli analiz edenlerin peşinden gitme gayreti. Bu gayret özellikle bu zamanda umut vadediyor. İstikbalde en yüksek gür seda İslamiyet’in olacak sözü tahakkuk ediyor dersek hiçte yanılmış olmayız. Elbette uzaklarda bir yerlerde birileri menhus ruhunu yaymak için çeşitli planlar çeviriyor ama tuzak kuranların en hayırlısı Rabbi Rahim itikadı içinde olanlar; kâinatı velveleye veren hadisat...

BAŞKASININ GÜNAHINA GÜLENLER…

Kadınlar bizim baş tacımız. Elbette bu âlemde güzellik ve sanatın, hüsün ve cemalin en belirgin misalleridir onlar. Dolayısıyla bizim için -biraz sloganvari olacak ama- dünya kadınlar günü bir gün değil her gündür. Toplumlar kadının kıymetini bildiği ölçüde değer kazanırlar. Zira toplumu inşa eden en sağlam karakter hiç şüphesiz annelerdir. Değer biçme meselesi çok tartışamaya açık bir ifade olduğu için kadına mutlak hürriyeti rüşvet veren ahir zaman sapmış cereyanlarına inat kadının değerinin evinde olduğunu ve yine evinde anlaşılacağını şuraya not düşmek gerekiyor.  Yine de dünya kadınlar gününün şefkat kahramanları cenahını tebrik etmekle beraber; bugünün nasıl çevreler tarafından deruhte edildiğini anlamak için yapılan yürüyüş ve kutlamalara bakmak yeterli olacaktır. Siyasi gerilimin had safhada olduğu bir zamanda böyle kitlesel hareketin zaten tozdan nem kapan bir gurup tarafından alet edileceği, beni şaşırtmadı desem yeridir. Daha evvel yazılarımda da belirttiğim ...