Ana içeriğe atla

İngiliz Siyaseti

ALÇAK/LARIN iZİNDEN-2

Bir önceki yazımızda  bahsetmiştik, alçak işler diye tabir edilenler insan nazarında alçakmış gibi görünüyor; halbuki meselenin derinine indiğimizde büyük hikmetler, gayeler barındırdığı açık ve net.
Alçak işler meselesine gerektiği kadar izahatı verdiğimize göre şimdi de dilerseniz insanın alçak şeylerle meşguliyeti meselesine devam edelim. Bundan sonraki satırlar alçak kelimesinin mecaz sıfat manasını ifade edecek  yani; bile bile en kötü, en ahlaksızca davranışlarda bulunan, aşağılık, soysuz, namert, rezil, hain.

Kezalik; insanın öyle halleri var ki; alçak diye tabir edilen kizb ve hileye tenezzül etmez. Peki, nedir o yüksek haller; diye sorduğumuzda karşımıza şu satırlar çıkıyor.
"Malûmdur ki, bir zatta içtima eden ahlâk-ı âliyenin imtizacından izzet-i nefis, haysiyet, şeref, vakar gibi, hasis, alçak şeylere tenezzül etmeye müsaade etmeyen yüksek haller husule gelir. Evet, melâike, ulüvv-ü şanlarından, şeytanları reddeder, kabul etmezler."1

Bununla birlikte alçaklığın siyaset aleminde ki yansımasına bir göz atalım; zira siyaset bahsi geçen yüksek hasletleri ruhunda taşıyamayanların alet olması kuvvetle muhtemel bir alan.
Alçaklığın siyaset aleminde öyle bir karşılığı var ki; oda ingiliz siyaseti adını alıyor. Öyle bir siyasetten bahsediyoruz ki; münafıkane davranıp görünüşte ahlaktan, hasenattan bahsederken gizli olarak ahlaksız cereyanlara her türlü lojistiği temin etmekte. 

"S - Neden bu kadar İ.g.z. siyaseti galip çıkar?
C - Siyasetinin hassa-i mümeyyizesi, fitnekârlık, ihtilâftan istifade, menfaat yolunda her alçaklığı irtikâp etmek, yalancılık, tahripkârlık, hariçte menfîliktir.

Bir adam, kocaman bir binayı bir günde harap eder, bir taburu ihtilâle verir. Şu alçak siyasettir ki, K.T.T.'yi zahiren tel'in ettiği halde, gizlice dehalet ediyor. Fenalık ve ahlâk-ı seyyie, siyasetine vasıta olduğu için, her yerde ahlâk-ı seyyieyi himâye ederek teşci eder. Şimdiki İstanbul hâli şahittir.2
Siyaset aleminde ki alçaklığı farkedemeyen salih kimseler de tamir olunmayacak yaralara bıçak olarak kullanılmakta ve ihtilafın İslam Âleminde bayraktarlığını yapmaktadırlar.

Ben kendim mükerreren müşahede etmişim ki, yüzde on ehl-i fesat, yüzde doksan ehl-i salâhı mağlûp ediyordu. Hayretle merak ettim. Tetkik ederek kat'iyen anladım ki, o galebe kuvvetten, kudretten gelmiyor, belki fesattan ve alçaklıktan ve tahripten ve ehl-i hakkın ihtilâfından istifade etmesinden ve içlerine ihtilâf atmaktan ve zayıf damarları tutmaktan ve aşılamaktan ve hissiyat-ı nefsaniye i ve ağrâz-ı şahsiyeyi tahrik etmekten ve insanın mahiyetinde muzır madenler hükmünde bulunan fena istidatları işlettirmekten ve şan ve şeref namıyla, riyâkârâne nefsin firavuniyetini okşamaktan ve vicdansızca tahribatlarından herkes korkmasından geliyor. Ve o misilli şeytanî desiseler vasıtasıyla muvakkaten ehl-i hakka galebe ederler.3 

Akıbet müttakilerin olacak hakikati mucibince nihayetinde ehli hakka cennet nimetine ulaştıran alçak ingiliz siyaseti kendisine de cehennem kuyularına hazırlamaktadır.
Fakat "Akıbet takvâ sahiplerinindir."4  1 sırrıyla, “Hak yücedir, ondan üstün ve yüce hiçbir şey yoktur”5  2 düsturuyla, onların o muvakkat galebeleri, menfaat cihetinden onlar için ehemmiyetsiz olmakla beraber, Cehennemi kendilerine ve Cenneti ehl-i hakka kazandırmalarına sebeptir. 6

Bahsi geçen vahim durumun ve müjdenin kocaman bir örneğini de ikinci dünya savaşında bizzat müşahede ediyoruz.

Eğer o felâketi gören zalimler ise ve beşerin perişaniyetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için insan âlemine ateş veren hodgâm, alçak insî şeytanlar ise, tam müstehak ve tam adalet-i Rabbaniyedir.7

Kaynakça:
  1. Eski Said Dönemi Eserleri
  2. Lem'alar - On Üçünü Lem'a - Sayfa 89

  3. A’râf Sûresi, 7:128.
  4. El hakku ya’lu velâ yu’la aleyh
  5. Lem'alar - On Üçünü Lem'a - Sayfa 89

  6. Tarihçe-i Hayat - Dördüncü Kısım: Kastamonu Hayatı - Sayfa 260


Yorumlar

en çok okunanlar

Elmas ile Kömür Farkı

Nurun müellifi, asrın bedîsi acibdir; Nurun satırlarında imtihan sırrını izah ederken elmas ile kömür ikilisini kullanır. Sathî bir nazarla, birbirine benzeyen insanoğlu aslında imtihan sırrı gereği birbirinden tefrik edilir. Sıralamalar belirlenir, hediyeler verilir, sonuçlar açıklanır, kazanana mükâfat verilirken, kaybeden mücâzata çarptırılır. Tabiri diğerle Ebubekirler Ebucehillerden ayrılır. Tabiri bir diğerle, elmasla kömür belli olur. Peki nedir bu elmasla kömür farkı? Niçin, başka madenler değil de, bu cevherler nazara sunulmuş? Klasik yaklaşımda elmas ve kömür aynı maddeden müteşekkil olmasına rağmen, atomlarındaki diziliş farklı olması kıymetinde uçurumlar barındırmasına sebep olmuştur. Beşerde bahsi geçen maddeler gibi yapısı aynıdır. Topraktan yaratılmıştır ve aynı zamanda nevî insan etten ve kemikten ibarettir. Beşerin kıymetinin ortaya çıkması için nasıl imtihan gerekiyorsa; elmasın da elmas olabilmesi için sıkıştırılması gerekiyor. Velhasıl; imtihan ve sıkıştırılma bir

Küfre Yardım ve Yataklık

İmanı hakkal yakin mertebesine çıkarma ve imanları takviye etme çalışmalarının geneline iman hizmeti denilir. Dolayısıyla hizmet ediyorum tabiri, imanın cereyanında olanlar tarafından dillendirildiğinde bahsi geçen mânâ akla gelmelidir. Şimdilerde hizmet etme telâffuzunun altı boşaltılmaya çalışılsa da hiç olmazsa bizler, Risale-i Nur müntesibleri olarak, bu kavramı koruma derdinde olmalıyız. Bu kısa izahattan sonra temelini doğru anladığımız binanın başka bir mevzuuna giriş yapabiliriz. Hizmet zamanların da nefsini atıl bırakmak, geri planda kalmak, tembellik etmek, bananecilik tavrı sergilemek… Diğer bir ifade ile ücret ve mükâfat zamanlarında; yani menfaatin dağıtılma zili çaldığında en ileride olmak, “ben buradayım” demek, rekabet içerisine girmek… Düşünün ki bu para olabilir, makam olabilir, herhangi bir lezzet olabilir...! Bediüzzaman, bu garip hali dalâlet olarak tanımlar. Yoldan çıkmak mânâsına gelen bu ifadeyi, iman cereyanından sapmak olarak anlarsak h

Bataklıktan Bir Adım Önce

Dinin siyasete alet edildiği bir yerde; din çatısı altında ne varsa hemen hepsi siyasetin, yani menfaatin , yalanın aleti olmaktan kendini muhafaza etmesi pek mümkün görünmemektedir. Siyasette dini kullananlar, siyasette ırkı kullananlar, siyasette dinsizliği kullananlar vesair için din, dinsizlik, ırk araç olmaktan başka herhangi bir değer taşıdığına inanmayanlardanım. Kezalik kendi menfaatleri söz konusu olduğunda hemcinslerini öteleyenler, ötekileştirenler bahsi geçen iddiamın muhatabıdırlar. Demiyor mu ki, elinde Kuran ile dövüşenlerden birisi düşerken Kuranı muhafaza etmek için diğerine uzat/amıyor oradan anlıyoruz ki;  düşenler, değer kaybedenler, makama müptela olanlar, korkunun esiri olanlar kendileri ile beraber “kullandıkları ar\maçların hiç ama hiç ehemmiyet vermiyorlar . Bunları zalim siyasetten bigane söylüyorum. Ki, üzüldüğüm için bazılarına çok acıdığım için mecburiyet tahtında söylüyorum. Acımak ifadesini yanlış algılamak  mecburiyetinde olanları uyarmak iç