Ana içeriğe atla

Alçaklık Payesi

ALÇAK/LARIN iZİNDEN-3

Bediüzzaman, hayatı boyunca alçak insanlarla istemese de karşılaşmak mecburiyetinde kalmıştır. Alçaklığın manasını tekrar hatırlatmak gerekirse; bile bile en kötü, en ahlaksızca davranışlarda bulunan, aşağılık, soysuz, namert, rezil, hain; anlamlarına geliyor. Bu yazıda da alçaklık sıfatının kimler hangi meziyetsizliklerinden aldıklarına bir göz atalım. Evvelen keyfi hareket eden, menhus güçlerin namına çalışan memurlardan başlayalım. Memurluk kanun namına değilde şahsi keyfilikleri ile hareket edildiğinde alçaklık sıfatına layık oluyor.
"Birincisi: Dünyada hükûmet süren, hükmeden her kavmin, hattâ insan eti yiyen yamyamların ve vahşî canavar çete reislerinin dahi bir usulü var, bir düsturla hükmeder. Siz hangi usulle bu acîp tecavüzü yapıyorsunuz? Kanununuzu ibraz ediniz. Yoksa bazı alçak memurların keyiflerini kanun mu kabul ediyorsunuz? Böyle hususî ibadette kanun olmaz." 1
Bediüzzaman’ın hususi ibadetlerine dahi karışan, kanunsuzluk ve hukuksuzluğu kendine rehber edinen, keyfi haddi aşan memurlar; alçak sıfatına layıkıyla yaşıyorlar.
Bahsi geçen keyfiliğin; nasıl yaşandığını ve zarar menfaat ikileminin tahlilinde, aşağıda verilen cami misali kime yaradığına ve kime hizmet ettiğine çok güzel örnek oluyor.
Eğer o mübarek camiye ve o muazzam cemaat içine o adam girdiği vakit, süflî ve edepsizcesine fuhşa ait şarkıları bağırıp çağırsa, raksedip zıplasa, o vakit o haylâz çocukları güldürecek, o serseri ahlâksızları fuhşiyâta teşvik ettiği için hoşlarına gidecek ve İslâmiyetin kusurunu görmekle mütelezziz olan ecnebîlerin istihzâkârâne tebessümlerini celb edecek. Fakat umum o muazzam ve mübarek cemaatin bütün efradından bir nazar-ı nefret ve tahkir celb edecektir. Esfel-i sâfilîne sukut derecesinde nazarlarında alçak görünecektir.2
Asyanın din ile ayakta kalacağı ve istikbale müteveccih olacağı hakikati gereği bu mekan düzleminde, mekanın ciddiyet ve kutsiyetine hiç uymayan alçakçasına davranışlar öyle bir dereceye geliyor ki; gelin o satırları beraber okuyalım;
Hem senin şakirdin mütemerriddir. Fakat bir lezzeti için nihayet zilleti kabul eden miskin bir mütemerriddir. Hasis bir menfaat için şeytanın ayağını öper derecede alçaklık gösterir.3
Yazının başında karşılaşmak kelimesini özellikle kullandım; zira Bediüzzaman böyle alçakları muhatap dahi kabul etmediğini bir sonraki yazılarda izhar edeceğiz. Alçaklık payesi küfür ademdir hakikati mucibince ademe çalışan kişilerin son derce hırs ve gayretle çalışarak aldığı bir süfli hal aslında. Menfiyi nazara vermeyen Bediüzzaman'ın bu gibi insanlar için seçtiği dikkat edilmesi gereken bir kelimedir, alçak. Zira; alçak diye karşılaştığımız “satırlarda ki kişiler” keyfi hareket eden, Üstad Bediüzzaman'ın şahsi ibadetlerine dahi mani olmaya çalışan, İslamiyeti insaniyet nazarında küçük düşürmeyi maksat ve gaye edinen süfli insanlar olduğu aklımıza gelmelidir.

Kaynakça: 
  1. Mektubat - Yirmi Dokuzuncu Mektub - Sayfa 416

  2. Tarihçe-i Hayat - Birinci Kısım: İlk Hayatı - Sayfa 130

  3. Mesnevi-i Nuriye - Zühre - Sayfa 131



Yorumlar

en çok okunanlar

Attan İnememek!

Yolun buradan sonrasını yürüyerek devam edeceğiz... Yolcu yolunda gerek. Yol bazen düz, bazen yokuş, bazen taşlı... İnsan bir yolcudur; kabirden haşre, oradan ebedi istirahatgahına gidecek garip bir yolcu. Daha önce hiç tanımadığı insanları kalp cüzdanında saklayacak kadar bir acube-i hilkat! Farkında olmasakta zaman şeridinde her an yol alıyoruz. Bazen makamlar elde edip; at sırtında gidiyoruz, bazen makamları kaybedip eşek sırtına razı oluyoruz. Yolcusu kadar yolu da garip olan bu serüvende illede makam diye tutturanlar, asıl kaybedenler; işte onlar oluyor! Tüm zorluklara rağmen hayatın cehd ve gayret ile anlam kazanacağını “ bilen ademoğlu ” her vasıta değiştirdiğinde bitmek bilmeyen bir enerji ile yoluna devam ediyor. Sen yola devam et yol sana öğretir; ne kadarda hakikatli bir söz! Zahiren kadercilik gibi gelse de aslında insanın bu hayat serüveninde her şeyin dizginini elinde tutamayacağını anlatan veciz bir ifade. Bir garip dedi; attan inip ...

ASRI AHİR PARADOKSALINDAN ACİL ÇIKIŞ!

Dine düşman ehli dalâletin yol göstericisi şeytanın, en sevdiği hal müşevveşiyettir. Herbir şeyin karışık olması, tersyüz edilmesi, aradığını bulamama hali; enfusî ve afakî olarak sonun başlangıcı demektir. Taki insanın hedefe ulaştıracak bir yol göstericisi ve bir urvetil vuskası olmasın! Toplumlar nasıl karışır sorusunun cevabı, insanın kendi iç âleminde karışmış olmasında gizlidir. Toplum bilimciler ve ahlâkiyyunlar çok uzaklarda aradıkları sorunun cevabını evvellen kendilerine sorsalardı muhtemelen “kurunu vusta”da tedbir alma ve tedavi etme safhasına geçebilirlerdi. Başta bir diğer yol göstericilerden bahsetmiştik buna mukabil, insanın hayatta üzerine inşa ettiği/edebileceği bazı prensipleri tabiri ahsenle düsturları olması icap ediyor. Üzülerek ifade etmek gerekirse toplumun ekseri, düstur edinmek ve hayatına bir yön vermenin aksine -pazarda mal seçer gibi- rüzgâra göre gidenlere, sesi diğerlerine nazaran çok çıkanlara tabi olmayı marifet zannediyor. Bataklıktan çık...

Küfrü kesen tılsım!

Şefkat, karşılıksız sevgi anlamına gelmektedir. Aşktan daha keskindir. Keza aşk karşılık beklenen bir muhabbetin mukaddemesidir. Bu bağlam, şefkati aşktan daha keskin ve daha değerli kılmaktadır. Şehadet aleminde hava gibi, su gibi, hayat gibi vesaireler kadar şefkat de bol miktarda -anneler başta olmak üzere- sağanak sağanak yağdırılmıştır. Belki Cennette var olan ırmaklardan biri de şefkat akacaktır. Kim bilebilir ki? Su gibidir şefkat, girdi mi demirin içine, zamana bakar her şey, paramparça kesilir. Hava gibidir şefkat, nefes aldırır insana, hayat vesilesidir. Bediüzzaman o çok değerli tarikının hatvelerine şefkat etmek eylem ve durumunu da almıştır.   Kimbilir belki Bediüzzaman, Allah katında aciz ve fakir olan Nurun talebesinden tefekkür mesleğini şefkat ruhuyla yapmasını istemektedir. Problemli bir asırdayız. İnsanlığın yıldızları bile bu asrın dehşetli aktörlerinden havf etmişler. Allahümme ecirna min… demişler defaatle. Fırtınalı b...