Ana içeriğe atla

YÜRÜYORLAR


Bediüzzaman, mutlak istibdat döneminde meşrutiyetin güzelliklerini birçok yerde anlattı. Hürriyeti şeytan ile bir tutan zihniyete mukabil muhataplarına hürriyetin Rahmanın bir hediyesi ve imanın bir özelliği olduğunu tek tek müjdeledi. Ölü toprağı serpilmiş ve gaflet uykusunda derin hülyalara dalmış kahraman bir milletin ancak hürriyet ve şeriatla cihazlanmış bir meşrutiyetle ayağa kalkacağını biliyordu. Zira o gaybaşina nazarı ile zamanına değil ötelere bakıyordu. Devrin dalkavukları bir yana Bediüzzaman’ın anlattığı bu mühim meseleleri muasırları da pek kaale almadı. Nihayetinde ise koca bir imparatorluk parça parça oldu.

Zaman geldi ben dindar bir cumhuriyetçiyim diye mahkeme azalarına karıncaların ibretlik cumhuriyetperverlik özelliklerini ders verdi. Zaman değişti asır başkalaştı ama o gidişinden taviz vermedi. Bir amaca hizmet ettiğini ve her hareketini gittiği yere layık tanzim ettiğini onun yazdığı nur risalelerini derinlemesine tefekkür etmeden anlamak zannımca mümkün değil.

Zalim ve zorbaların zamanında bir iman inkılabının temel taşlarını dizdi. Ücra bir kasabada mutlak tecrit altında çürümeye bırakılan Bediüzzaman Rabbi Rahimin inayeti ile neşvünema buldu, filiz verdi ve Anadolunun dört bir yanına kök saldı. Muasırlarının bilmediği bir şey vardı, o kısa akılların ulaşamayacağı bir şey; iman ne kadar ziyadeleşirse hürriyet o kadar parlayacaktı.
Zira hakiki iman sahibi ne zalime boyun eğecek tezellüle girer ne de masumları ezecek alçaklığa giriftar olurdu. Küfür devam eder, zulüm devam etmez; hakikati bahsi geçen iman inkılabının üzerine bina edileceğini o daha yolun başındayken gördüğü bir rüya-i sadıkada ümmetimden sual sormamak şartı ile verilen ilimle biliyordu. Zaman hükmünü icra edince hakiki hürriyetin adı demokrasi oluverdi. Alkışladı, bizzat desteklediğini beyan etti.

Çocuğunu yetiştiren anne şefkati ile toplumu yetiştirdi. Alfabeyi daha yeni okumaya başlayan değerli bir millete zor matematik konularına geçirmedi hemen. Sabretti; zira olgunluğa giden bir yolda çıkılan merdivenlere teenni ile sindire sindire çıkılmalıydı; yoksa o merdivenlerden düşmek kaçınılmaz olacaktı.

Muasırlarının bir kısmı zorbalıkla uğraşırken bir kısmıda İlahi Hikmete muhalif olarak en zor meseleleri en başta isteme gafletine düştüler ve sinirlendiler ve esefle ifade ederim ki zulmün dairesini azımsanmayacak ölçüde genişlettiler.

Asrı ahirde Bediüzzaman yürüyor emin adımlarla ve nereye yürüdüğünü bilenler onun ayak izlerini takip ediyor. Gaflet uykusunda uyuyanlarda nasibi oranında uyanırlarsa farkına varacaklar. Bediüzzaman yürüyor insan onuruna layık bir gelecek için; fikirlerin birbirine köstek değil destek olacak bir istikbale yürüyor. Dejenere olmuş, fıtratı bozulmaya yüz tutmuş bir nesli şefkatle ve hikmetle yetiştirerek yürüyor.

Yorumlar

en çok okunanlar

Hatırlatmakta fayda var!

Mekânın, zamanın, boğazına kadar meşguliyetin, yetersizliğin, cehaletin vesair, bir çok sebebin neticesi; muhatap olduğumuz kardeşimize, abimize, bir tanıdığımıza meramımızı anlatamadan tartışmak, sinirlenmek, bağırıp çağırmak ve küsüp terk etmek oluyor. Bir mevzuyu izah etmek ve muhatabımızı ikna etmekten ziyade; üstün gelmek, mukalemede galip olmak arzusu bize hükmettiği için söylediklerimizi de tesirsizleştiriyor ve söyleyeceklerimizi de ya unutturuyor ya da daha sert üslûp cesedleri giydirerek işin içinden çıkılmaz bir hal aldırıyor. Oysa ne güzel söylemiş Asrın Bedisi; “Eğer bir meselenin münâzarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır.” Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulu...

Kuran Bir Bütündür

Ehli ilmin reçetesi ve bir tefsir mukaddemesi namında ki İslamiyet elmas kılıncına saykal vurmak için kaleme alınan Muhakemat adlı muhteşem eser üç bölümden müteşekkildir. Birinci bölümde; hakikatler nazarlara verilip adeta temeller ve kökler sağlamlaştırılırken, ikinci bölümde belagatin ince ve dakik ayrıntıları izah edilir. Üçüncü bölümde ise Kuran’ın ana esasları olan tevhit, peygamberlik, öldükten sonra tekrar yaratılma ve adalet mevzuları delilleri ile ispat edilirken derya içinde olduğunun farkında olmayanlara nispet edercesine uzak diyarlarda ki Japonların İslamiyet hakkında ki suallerine cevaplar sard edilir. Maksada ulaşmak adına giriş cümleleri mahiyetinde ki mukaddemelerden yardım istemek araştırmacı ve tahkik ehlinin adeta şiarıdır. İslam hakikatlerinin ne kadar yüksek olduğu malumunuz olması hasebiyle elbette o yüksek hakikatlere merdivenimizi dayayıp mukaddeme basamaklarından yukarı doğru tırmanmalıyız. Müzakere ettiğimiz Muhakemat eseri de bu yolu tercih etmişti...

Bir Başka Zübeyir

Zübeyir en sevdiğim isimlerden birisi... Bu adı her zikrettiğimde acibdir; yıldızları hatırlarım. Dolayısıyla yıldız mânâsına geldiğine inanırım, saklı kapılarımda. “Aziz, sıddık, fedakâr, metin, sarsılmaz...” ve birçok sıfat yakıştırırım sonuna. Evet, Zübeyir fedakârdır, Zübeyir metindir, Zübeyir dikkatlidir vesair... Ziver, bir gün aradığını bulmak ümidi ile çalar kapısını Bediüzaman’ın. Ağlamaklıdır gözleri, dilinden zor dökülür kelimeler zaten. Adını sorar Bediüzzaman, üç defa “Zübeyir hoş geldin” cevabını vereceğini ve yine üç defa “Ziver efendim” cevabını alacağını bile bile. Ziver anlamıştır artık, “kâinata değişilmeyecek biri” olmanın adı; Zübeyir’dir. Hz. Zübeyir... Çok şey anlatır bu isim, çok hüzün vardır içinde. İlk olmanın, fedakâr ve dâvâsına en ziyade sâdık kalmanın ağır yüküdür. Resulullah’a (asm) sadâkatin ilk kılıcıdır. Cennetle müjdelenmek nasıl bir huzur, kim bilebilir ki! Zübeyir, Hz. Zübeyir olmayı düşünmüş müdür bunca fitnenin, günahın arasında acaba? Fenâfil...