Ana içeriğe atla

Yoldaki Halimiz


Değer verdiğim, kıymetli, cesur, son derece faal bir ağabey ile birlikte nezih bir mekanda kahve içmeye karar vermiştik. Sonrada cennet bahçelerinin dünyadaki güzel misallerinden bir sohbet meclisine dahil olacaktık.

Demem o ki; o gün gündem iman hakikatleri olacaktı. Kahvelerimizi yudumlarken geçmişten bahsediyor, yeri geldiğinde içinde bulunduğumuz çıkmazlara çareler üretmeye çalışıyorduk ama ne yazık ki; söz dönüp dolaşıp birilerinin hatalarında düğümleniyordu. Bahsi geçen hatalar, yanlışlıklar aslında bizim; yani iman hizmeti diye dava edenlerin ağızlarını düğümlemesi gerekirken aksine gevşetiyor ve tabiri pek mümkün olmayan nefsani hazlar veriyordu. Derken bıyıkları yeni yeni terleyen, bahsi geçen dost meclisinde diğerlerine nazaran hizmeti nakıs görünen kardeşimiz içimizde (meleki boyutumuzdan bahsediyorum) birikmiş olan isyanı dillendirdi. Açıkçası o ana kadar bende içimde oyalıyordum bu isyanı. Allah aşkına şu an yaptığımızın bize zarardan başka bir getirisi var mı?

Gençliğin verdiği cesaret koca koca adamlara adam gibi bir ders vermişti. Soğuk rüzgârların estiği ortamı hadi kalkalım emrivakisini yapan değer verdiğim, kıymetli, cesur, son derece faal olarak bildiğim ağabeyimiz nihayet verdi.
Eminim o gün, o sofradan, o sofrada bulunan herkes kendi payına düşeni aldı. Lakin konu ile alakalı hiç birimiz bir kaç latife dışında bir sonuç çıkardığından birbirimize bahsetmedik. Benim kanaatim cesaret edememiştik.

Çoğu insan, ehli dunya, ehli diyanet ayrımı gözetmeden söylüyorum, bu garip hallere maalesef düşüyor. Ama fark ediyor nedamet ediyor ama fark etmiyor. Doğru olduğunu düşündüğü bir yola insanları davet ederken hal ve tavırlarının sözlerinden daha etkili olacağını çok fazla insan idrak edemiyor. Dolayısıyla bırak yeni insanlar, yeni muhataplar kazanmayı var olanlarında iddia ettiği davanın müntesiblerini de yakınlıklarını uzak ediyor.

Dur şu dereyi geçelim, çeşit çeşit "dünyalıkları" elde edelim, ondan sonra kendimize çeki düzen veririz, nidaları hala kulaklarımda yankı yapıyor. Dolayısıyla bırakın dereleri, ırmakları; okyanus dalgaları ile mücadele eden adamlar bile bir bardak suda boğuluyor. 

Mevzuyu çok dağıtmadan istediklerimizi alalım ve bu yazıya nihayet verelim.
"Yolun Sahibi" yoldaki hal ve tavırlarımıza ziyadesi ile ehemmiyet veriyor. Hakka hizmet ediyorum diye etrafındakilerin nakıseleri ile uğraşanlar; bir an duraksayıp ellerinde ki silahlarını yere bıraksalar insanlık için en iyi şeylerden birini yapmış olacaklarından eminim.

Yüz kırk karakterden fazlasını okuyamayanların asrında karaktersizliklerin tavan yapması beklenilen bir sonuç aslında.



Yorumlar

en çok okunanlar

Hatırlatmakta fayda var!

Mekânın, zamanın, boğazına kadar meşguliyetin, yetersizliğin, cehaletin vesair, bir çok sebebin neticesi; muhatap olduğumuz kardeşimize, abimize, bir tanıdığımıza meramımızı anlatamadan tartışmak, sinirlenmek, bağırıp çağırmak ve küsüp terk etmek oluyor. Bir mevzuyu izah etmek ve muhatabımızı ikna etmekten ziyade; üstün gelmek, mukalemede galip olmak arzusu bize hükmettiği için söylediklerimizi de tesirsizleştiriyor ve söyleyeceklerimizi de ya unutturuyor ya da daha sert üslûp cesedleri giydirerek işin içinden çıkılmaz bir hal aldırıyor. Oysa ne güzel söylemiş Asrın Bedisi; “Eğer bir meselenin münâzarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır.” Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulu...

Kuran Bir Bütündür

Ehli ilmin reçetesi ve bir tefsir mukaddemesi namında ki İslamiyet elmas kılıncına saykal vurmak için kaleme alınan Muhakemat adlı muhteşem eser üç bölümden müteşekkildir. Birinci bölümde; hakikatler nazarlara verilip adeta temeller ve kökler sağlamlaştırılırken, ikinci bölümde belagatin ince ve dakik ayrıntıları izah edilir. Üçüncü bölümde ise Kuran’ın ana esasları olan tevhit, peygamberlik, öldükten sonra tekrar yaratılma ve adalet mevzuları delilleri ile ispat edilirken derya içinde olduğunun farkında olmayanlara nispet edercesine uzak diyarlarda ki Japonların İslamiyet hakkında ki suallerine cevaplar sard edilir. Maksada ulaşmak adına giriş cümleleri mahiyetinde ki mukaddemelerden yardım istemek araştırmacı ve tahkik ehlinin adeta şiarıdır. İslam hakikatlerinin ne kadar yüksek olduğu malumunuz olması hasebiyle elbette o yüksek hakikatlere merdivenimizi dayayıp mukaddeme basamaklarından yukarı doğru tırmanmalıyız. Müzakere ettiğimiz Muhakemat eseri de bu yolu tercih etmişti...

Bırak Şu Ezikliği, Silkelen ve Kendine Gel!

Arza ait olanlar arızi, fani, kirlenmeye ve kullanılmaya müsait oluyor. Bilakis semavi olanlar berrak ve ebede ait olup; kışrına değil özüne kalanlardır. Siyahın beyazla, ateşin suyla, şirkin ehad ile çarpıştığı bu imtihan meydanında arzi ve semavilerin şiddetli muharebeleri huzura varanların duyabileceği gürültüde cereyan ediyor. Göz boyayan, zahiri mutandan içi kof ehli dünyanın yalancı cennet ameleleri semaya ait olanların arzi yönlerini nazara verirken; arzi olanların hakikatte hiç olmamış semavi özelliklerini şatafatlı pazarlarında bağıra bağıra ikram ediyorlar. Ehli diyanet ne yapıyor diyorsanız! Onlarda kandıranların kanını taşıyormuşcasına semavi, kudsi peygamberlerinin, ne hikmetse, hep dünyaya ait özelliklerini anlatıyorlar. Öyleya; böyle anlatırsak daha çok insan sözümüzü dinler. Öyleya; böyle anlatırsak adımız daha çok anılır. Öyleya; şöhret öyle bir girdapki beni benden alıyor doğrusu. İki yanında semavat ordularının iki komutanını taşıyan bir peygamb...