Ana içeriğe atla

Yükü Yerde Bırakmayanlara

Hakikat müntesiplerinin hakikate olan sadakati ve bağlılığı gereği birçok imtihanlarla karşılaşacağı ve çeşit çeşit musibetlere giriftar olacağı gayet bedihidir.

“İman ettik deyince sizleri başı boş bırakıp imtihan etmeyeceğimizi mi sandınız,”1 ayeti kerimesi bunun bir bakıma ikrarı. Uhud, Bedir, Hendek, Sıffin, Cemel, Hayber ve sair meydanlar izah etmeye çalıştığımız imtihanların birer mücessem örneği olarak asrı saadetin şanlı sayfalarında yerini almıştır.

Eskişehir, Denizli, Afyon Medrese’i Yusufiyeleri de zamanı ahirin şiddetli sadakat imtihanlarının yaşandığı alanlar olarak tarihe kıymetli birer not olarak düştüler. İmtihanı kazananlar Isparta kahramanlarına arkadaş olma müjdesi ile bu dünyadan ahirete baki meyveler bırakarak göçüp gitti. Kaybedenleri varın siz düşünün…

İmtihan bitmediğini her geçen gün şiddetlendiğini, zira ahir zamanın dehşetli olacağını ve gittikçe dehşetleneceğini hadislerden müşahede ediyoruz. Her ne kadar hakikat müntesipleri olarak eski zamana nazaran maddi anlamda sıkıntı yaşamasak da, soğuk suya atılıp yavaş yavaş pişirilen kurbağa misali, dünyevi imkanların verdiği gafletle farkında olmadan şiddetli imtihan olunuyoruz. Bu imtihan neticesinde elmaslar şişelerden, sıddık fedakarlar mutereddit sebatsızlardan ve halis muhlisler benlik ve menfaatini bırakmayanlardan ayrılıyorlar. Daha dikkatli olmamız gerektiğini deffaatle söylediğimiz gibi tekrar söylemekte de bir beis görmüyoruz, zira davette tekrar tekiddir diye nurun sayfaları arasında her daim müzakere ve mütalaa ediyoruz.

Tekrar edelim özellikle; davette, zikirde, ibadette. Din nasihattir hadisi mucibince kalplere, akıllara gıdayı ancak bol bol nasihatle vereceğimizi unutmadan tekrar tekrar nasihat edelim.

Ümitsiz konuşan, halin daha kötüye gideceğinden muzdarip olan ve bu gibi hadiseleri tuti kuşları gibi tekrar eden hakikaten etrafımızda çok fazla insan var. Biz o muzdaripleri nazara alarak ümit aşılayalım. Hem biz biliyoruz ki; istikbalde hükümferma olacak yalnız ve yalnız İslamiyet dini hakikisi olacak. Hem biz küre’i arzın kulaklarını çınlatırcasına nida etmeliyiz ki; biz doğru İslamiyeti ve İslamiyete layık doğruluğu yaşarsak kıtalar İslamiyete dahil olacaklar.

Sözlerimizi hitama erdirirken, maddi havanın keşmekeşliği elbette manevi havaya tesir ettiğine şahit oluyoruz. Sıkıntı ve ruh kabzı yaşayanlar elbette aramızda ziyade, lakin hiç endişeye mahal yok, nurun hakikatleri ile meşguliyet hakikaten bizi bu dehşetli zamanın dertlerinden muhafaza edecektir. Şimdi biz eskiye nazaran meşguliyetlerimizi, ibadetlerimizi ve sair iman ve Kuran hizmetlerimizi daha da arttırmamız gerekmektedir. Zira tahribat çoksa tamiratta zor olması hasebiyle kat kat çok olması lazımdır.

Dipnot:

1- Ankebut, 2

Yorumlar

en çok okunanlar

Attan İnememek!

Yolun buradan sonrasını yürüyerek devam edeceğiz... Yolcu yolunda gerek. Yol bazen düz, bazen yokuş, bazen taşlı... İnsan bir yolcudur; kabirden haşre, oradan ebedi istirahatgahına gidecek garip bir yolcu. Daha önce hiç tanımadığı insanları kalp cüzdanında saklayacak kadar bir acube-i hilkat! Farkında olmasakta zaman şeridinde her an yol alıyoruz. Bazen makamlar elde edip; at sırtında gidiyoruz, bazen makamları kaybedip eşek sırtına razı oluyoruz. Yolcusu kadar yolu da garip olan bu serüvende illede makam diye tutturanlar, asıl kaybedenler; işte onlar oluyor! Tüm zorluklara rağmen hayatın cehd ve gayret ile anlam kazanacağını “ bilen ademoğlu ” her vasıta değiştirdiğinde bitmek bilmeyen bir enerji ile yoluna devam ediyor. Sen yola devam et yol sana öğretir; ne kadarda hakikatli bir söz! Zahiren kadercilik gibi gelse de aslında insanın bu hayat serüveninde her şeyin dizginini elinde tutamayacağını anlatan veciz bir ifade. Bir garip dedi; attan inip ...

ASRI AHİR PARADOKSALINDAN ACİL ÇIKIŞ!

Dine düşman ehli dalâletin yol göstericisi şeytanın, en sevdiği hal müşevveşiyettir. Herbir şeyin karışık olması, tersyüz edilmesi, aradığını bulamama hali; enfusî ve afakî olarak sonun başlangıcı demektir. Taki insanın hedefe ulaştıracak bir yol göstericisi ve bir urvetil vuskası olmasın! Toplumlar nasıl karışır sorusunun cevabı, insanın kendi iç âleminde karışmış olmasında gizlidir. Toplum bilimciler ve ahlâkiyyunlar çok uzaklarda aradıkları sorunun cevabını evvellen kendilerine sorsalardı muhtemelen “kurunu vusta”da tedbir alma ve tedavi etme safhasına geçebilirlerdi. Başta bir diğer yol göstericilerden bahsetmiştik buna mukabil, insanın hayatta üzerine inşa ettiği/edebileceği bazı prensipleri tabiri ahsenle düsturları olması icap ediyor. Üzülerek ifade etmek gerekirse toplumun ekseri, düstur edinmek ve hayatına bir yön vermenin aksine -pazarda mal seçer gibi- rüzgâra göre gidenlere, sesi diğerlerine nazaran çok çıkanlara tabi olmayı marifet zannediyor. Bataklıktan çık...

Küfrü kesen tılsım!

Şefkat, karşılıksız sevgi anlamına gelmektedir. Aşktan daha keskindir. Keza aşk karşılık beklenen bir muhabbetin mukaddemesidir. Bu bağlam, şefkati aşktan daha keskin ve daha değerli kılmaktadır. Şehadet aleminde hava gibi, su gibi, hayat gibi vesaireler kadar şefkat de bol miktarda -anneler başta olmak üzere- sağanak sağanak yağdırılmıştır. Belki Cennette var olan ırmaklardan biri de şefkat akacaktır. Kim bilebilir ki? Su gibidir şefkat, girdi mi demirin içine, zamana bakar her şey, paramparça kesilir. Hava gibidir şefkat, nefes aldırır insana, hayat vesilesidir. Bediüzzaman o çok değerli tarikının hatvelerine şefkat etmek eylem ve durumunu da almıştır.   Kimbilir belki Bediüzzaman, Allah katında aciz ve fakir olan Nurun talebesinden tefekkür mesleğini şefkat ruhuyla yapmasını istemektedir. Problemli bir asırdayız. İnsanlığın yıldızları bile bu asrın dehşetli aktörlerinden havf etmişler. Allahümme ecirna min… demişler defaatle. Fırtınalı b...