Ana içeriğe atla

Yeni Zelanda'dan Hareketle




Geniş kitleleri etkileyen vakıalara mukabil ilk tepkiler ne kadar istikamete yaklaşırsa –vakıa menfide olsa- olumlu neticeler alınabiliyor. Mühim olan muhafaza mekanizmalarının sağlam temeller üzerine bina edilmesi hakikatinde.

Dünyevi bakış ile menfaat devşirme üzerine kurulu hasta nazalarımız maalesef dehşetli imtihanlarda tamda olayın aktörlerinin istediği istikametsizlikte tavır ve davranış sergilememize ön ayak oluyor. 

Heyhat, zalim ve hastalıklı bünyelerin uzak diyarlara ulaşan elleri gibi tahrib reklamını ve jurnalliğini yapmak ne derece bedbaht bir durum.

Ahir zamanın en dehşetli imtihanlarından birisi dehşetli cereyanların oyunlarında saklanmış olarak görülüyor.

Sağlam temeller derken, sahi üzerine bina edeceğim sağlam temellerim var mı, benim diye; imtihana tabi herbirimiz nefsi muhasebeye kendimizi çekmek mecburiyetindeyiz.

Önemli olan sorular şunlar zannımca!

Dehşetli cereyanların önünde bir yaprak misali bir oyana bir bu yana sürükleniyor muyuz; yoksa layetezelzel bir demir direk gibi sahibi hakikinin bizden istediklerini bihakkın yerine getirebiliyor muyuz?

Her ilim sahibi üzerinde bir bilen vardır, deyip aklımıza sığıştıramadığımız hadiselere hikmetli yorumlar devşirebiliyor muyuz? Yada pusu kurmuş tuzaklar karşısında tuzak kuranların en hayırlısı Allah’ın ta kendisidir; diye tam teslimiyet zırhına bürünebiliyor muyuz?

Aklımız, kalbimiz ve ruhumuz hep bir ağızdan iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadeti dareyni netice veriyor; diye terennüm ediyor mu?

Bahsi geçen hakikatlerden bihaber ehli diyaneti bir yana bırakıp; nurun müntesipleri olarak bizlerin bu cihazatlarla zihazlanıp ve en azından bu çaresizlik aşılayan zamanların ümitsizlik hastalığına çare olacak ilaçların dağıtımına namzet olmamız gerekiyor.

Yaşanılan hadiseler bize gösteriyor ki; herşey güzeldir. Nasıl olur? Sorusuna cevap olarak; evet herşey güzeldir, ya bizzat güzeldir yada neticeleri itibari ile güzeldir.

Gelinen noktada, yakın ve uzak gelecekte dehşetli planların oyuncağı olan alçakların adı, sanı değil; doğru İslamiyet ve bilhassa mazlum müslümanların şehadet şerbetini içerken yaptığı tebliğ vazifesinin kendisi zihinlere ve gönüllere kazınacak.

Fevri hareket eden, kendi siyasi emellerine böyle bir olayı bile alet etmeye çalışan zevatın bu kadar tahribine mukabil, asıl aklı selim sahiplerinin zafer kazanacağı çok açık değil mi?

Farkında mısınız? 
Aslında dünya insanları bu olaya tepki vermiyor; dikkatli nazarların ancak fark edebileceği gibi onlar fevc fevc müslüman oluyorlar. Doğru İslamiyeti ve İslamiyete layık doğruluğu yaşamaya nazlananlara inat Allah nurunu tamamlıyor.

Yorumlar

en çok okunanlar

Elmas ile Kömür Farkı

Nurun müellifi, asrın bedîsi acibdir; Nurun satırlarında imtihan sırrını izah ederken elmas ile kömür ikilisini kullanır. Sathî bir nazarla, birbirine benzeyen insanoğlu aslında imtihan sırrı gereği birbirinden tefrik edilir. Sıralamalar belirlenir, hediyeler verilir, sonuçlar açıklanır, kazanana mükâfat verilirken, kaybeden mücâzata çarptırılır. Tabiri diğerle Ebubekirler Ebucehillerden ayrılır. Tabiri bir diğerle, elmasla kömür belli olur. Peki nedir bu elmasla kömür farkı? Niçin, başka madenler değil de, bu cevherler nazara sunulmuş? Klasik yaklaşımda elmas ve kömür aynı maddeden müteşekkil olmasına rağmen, atomlarındaki diziliş farklı olması kıymetinde uçurumlar barındırmasına sebep olmuştur. Beşerde bahsi geçen maddeler gibi yapısı aynıdır. Topraktan yaratılmıştır ve aynı zamanda nevî insan etten ve kemikten ibarettir. Beşerin kıymetinin ortaya çıkması için nasıl imtihan gerekiyorsa; elmasın da elmas olabilmesi için sıkıştırılması gerekiyor. Velhasıl; imtihan ve sıkıştırılma bir

Küfre Yardım ve Yataklık

İmanı hakkal yakin mertebesine çıkarma ve imanları takviye etme çalışmalarının geneline iman hizmeti denilir. Dolayısıyla hizmet ediyorum tabiri, imanın cereyanında olanlar tarafından dillendirildiğinde bahsi geçen mânâ akla gelmelidir. Şimdilerde hizmet etme telâffuzunun altı boşaltılmaya çalışılsa da hiç olmazsa bizler, Risale-i Nur müntesibleri olarak, bu kavramı koruma derdinde olmalıyız. Bu kısa izahattan sonra temelini doğru anladığımız binanın başka bir mevzuuna giriş yapabiliriz. Hizmet zamanların da nefsini atıl bırakmak, geri planda kalmak, tembellik etmek, bananecilik tavrı sergilemek… Diğer bir ifade ile ücret ve mükâfat zamanlarında; yani menfaatin dağıtılma zili çaldığında en ileride olmak, “ben buradayım” demek, rekabet içerisine girmek… Düşünün ki bu para olabilir, makam olabilir, herhangi bir lezzet olabilir...! Bediüzzaman, bu garip hali dalâlet olarak tanımlar. Yoldan çıkmak mânâsına gelen bu ifadeyi, iman cereyanından sapmak olarak anlarsak h

Küfrü kesen tılsım!

Şefkat, karşılıksız sevgi anlamına gelmektedir. Aşktan daha keskindir. Keza aşk karşılık beklenen bir muhabbetin mukaddemesidir. Bu bağlam, şefkati aşktan daha keskin ve daha değerli kılmaktadır. Şehadet aleminde hava gibi, su gibi, hayat gibi vesaireler kadar şefkat de bol miktarda -anneler başta olmak üzere- sağanak sağanak yağdırılmıştır. Belki Cennette var olan ırmaklardan biri de şefkat akacaktır. Kim bilebilir ki? Su gibidir şefkat, girdi mi demirin içine, zamana bakar her şey, paramparça kesilir. Hava gibidir şefkat, nefes aldırır insana, hayat vesilesidir. Bediüzzaman o çok değerli tarikının hatvelerine şefkat etmek eylem ve durumunu da almıştır.   Kimbilir belki Bediüzzaman, Allah katında aciz ve fakir olan Nurun talebesinden tefekkür mesleğini şefkat ruhuyla yapmasını istemektedir. Problemli bir asırdayız. İnsanlığın yıldızları bile bu asrın dehşetli aktörlerinden havf etmişler. Allahümme ecirna min… demişler defaatle. Fırtınalı bir asrın,