Ana içeriğe atla

Vakit Geçmeden!

İnsan, beyaz sayfalar gibi değil ki, bir çevirmede, bir silmede tertemiz olsun. Ya da mükemmel bir kalem değil ki hep doğruyu yazsın, tam olsun, kemal bulsun.

Tekâmül süreci gereği her bir şeyi tedrici olarak, düşe kalka öğrenir. Elhasıl insan ilim ve duâ vasıtasıyla tekâmül etmeye geldiği bu dünyada, nefsine uyduğu zaman yenilenmeye ihtiyaç duyuyor. Bazen hata yapar, günaha girer. Günaha giren bir insan, ümitsizliğe düşerse, tehlike büyür. Ama, “Allah’dan ümdinizi kesmeyin” müjdesini anlarsa, ümidini kaybetmez, tövbe eder, inşallah korktuğu günahlardan kurtulur. Son tahlilde ümit vermek ve ümitvar olmak son derece önemlidir.

Her anı, her hali, her kali biribirini tutmayan insan, istikamet üzere ayakta durmak için çok dikkatli olmalıdır. Zahiren durur görünen insanın aslında hep yürüdüğünü daha doğru bir tabirle, hep yürütüldüğünü bildiğimiz için, uyarıcı levhalara dikkat etmemiz gerektiğini unutmamalıyız. Uyarıcı levhaların ve hayatımıza çeki düzen verecek aynaların var olması, ahiret yolculuğunda azık toplayan bizler için hem bir güven, hem bir huzur, hem bir tatlı esinti verecektir.

Bir de ayna olmak isteyenlere nasıl olması gerektiğini izah etmek; ele alınması gereken bu bağlamda başka bir mevzu. Son derece ihlâslı, son derece sabırlı, son derece metanetli bir muamele gerektiren bir alış verişden bahsediyoruz. Başta demiştik ya sayfa çevirmekle insan hemencecik düzelmiyor. Kolay olsun, çabuk olsun bu asrın getirdiği hastalıkların birkaç tanesi. Hakikate hizmetkâr olmak isteyenlere, bakıldığında çeki düzen verdirecek ayna olacak olanların, bu asırda yapması gereken şeyler eski zamana nazaran oldukça zor. Bu mesleği yürütenlerin malûmu.

Hazır lezzetleri tercih eden nefsin en dessasane tuzaklarını sergilediğini unutmamak gerekli. Kırmadan, dökmeden, kavli leyyinle anlatmış olmak, aksi tavırlarla, çuval çuval bilgi aktarmaktan daha değerlidir. Tonlarca bilgiyi artık flaş bellek denilen minnacık aletler de veriyor. Mühim olan kalbe, ruha, lâtifelere ab-ı hayat olacak; akla yön verecek hakikatleri paylaşmaktır.

Değiştirecek, yenilecek, başkalaştıracak sözü söylemek ise, hakikat yağmurları ile ıslanmaktan geçiyor. Gurur denilen şemsiyemizi çıkarıp hakikatin kataratı altında Rabb’in huzuruna el bağlayıp nihayetinde secdede buluşmanın zamanı geçmeden acele etmeliyiz.

Oraya götürecek vasıtayı, okuyarak elde edebileceğimizi unutmadan...

Yorumlar

en çok okunanlar

Elmas ile Kömür Farkı

Nurun müellifi, asrın bedîsi acibdir; Nurun satırlarında imtihan sırrını izah ederken elmas ile kömür ikilisini kullanır. Sathî bir nazarla, birbirine benzeyen insanoğlu aslında imtihan sırrı gereği birbirinden tefrik edilir. Sıralamalar belirlenir, hediyeler verilir, sonuçlar açıklanır, kazanana mükâfat verilirken, kaybeden mücâzata çarptırılır. Tabiri diğerle Ebubekirler Ebucehillerden ayrılır. Tabiri bir diğerle, elmasla kömür belli olur. Peki nedir bu elmasla kömür farkı? Niçin, başka madenler değil de, bu cevherler nazara sunulmuş? Klasik yaklaşımda elmas ve kömür aynı maddeden müteşekkil olmasına rağmen, atomlarındaki diziliş farklı olması kıymetinde uçurumlar barındırmasına sebep olmuştur. Beşerde bahsi geçen maddeler gibi yapısı aynıdır. Topraktan yaratılmıştır ve aynı zamanda nevî insan etten ve kemikten ibarettir. Beşerin kıymetinin ortaya çıkması için nasıl imtihan gerekiyorsa; elmasın da elmas olabilmesi için sıkıştırılması gerekiyor. Velhasıl; imtihan ve sıkıştırılma bir

Küfre Yardım ve Yataklık

İmanı hakkal yakin mertebesine çıkarma ve imanları takviye etme çalışmalarının geneline iman hizmeti denilir. Dolayısıyla hizmet ediyorum tabiri, imanın cereyanında olanlar tarafından dillendirildiğinde bahsi geçen mânâ akla gelmelidir. Şimdilerde hizmet etme telâffuzunun altı boşaltılmaya çalışılsa da hiç olmazsa bizler, Risale-i Nur müntesibleri olarak, bu kavramı koruma derdinde olmalıyız. Bu kısa izahattan sonra temelini doğru anladığımız binanın başka bir mevzuuna giriş yapabiliriz. Hizmet zamanların da nefsini atıl bırakmak, geri planda kalmak, tembellik etmek, bananecilik tavrı sergilemek… Diğer bir ifade ile ücret ve mükâfat zamanlarında; yani menfaatin dağıtılma zili çaldığında en ileride olmak, “ben buradayım” demek, rekabet içerisine girmek… Düşünün ki bu para olabilir, makam olabilir, herhangi bir lezzet olabilir...! Bediüzzaman, bu garip hali dalâlet olarak tanımlar. Yoldan çıkmak mânâsına gelen bu ifadeyi, iman cereyanından sapmak olarak anlarsak h

Küfrü kesen tılsım!

Şefkat, karşılıksız sevgi anlamına gelmektedir. Aşktan daha keskindir. Keza aşk karşılık beklenen bir muhabbetin mukaddemesidir. Bu bağlam, şefkati aşktan daha keskin ve daha değerli kılmaktadır. Şehadet aleminde hava gibi, su gibi, hayat gibi vesaireler kadar şefkat de bol miktarda -anneler başta olmak üzere- sağanak sağanak yağdırılmıştır. Belki Cennette var olan ırmaklardan biri de şefkat akacaktır. Kim bilebilir ki? Su gibidir şefkat, girdi mi demirin içine, zamana bakar her şey, paramparça kesilir. Hava gibidir şefkat, nefes aldırır insana, hayat vesilesidir. Bediüzzaman o çok değerli tarikının hatvelerine şefkat etmek eylem ve durumunu da almıştır.   Kimbilir belki Bediüzzaman, Allah katında aciz ve fakir olan Nurun talebesinden tefekkür mesleğini şefkat ruhuyla yapmasını istemektedir. Problemli bir asırdayız. İnsanlığın yıldızları bile bu asrın dehşetli aktörlerinden havf etmişler. Allahümme ecirna min… demişler defaatle. Fırtınalı bir asrın,