Ana içeriğe atla

Üslûb, mânâ ve nazar!


“Baba ne kadar haksız da olsa, oğul, onun rızasını tahsil etmeye mecburdur…”1 düsturunu defalarca okumama rağmen bahsi geçen prensibe münafi hareket ettiğim için en son söyleyeceğimi en başta zikretmek istiyorum, özür dilerim!

Olumsuzlukları, eksiklikleri, hataları nazara vermek pek adetim olmasa da bu meseleyi ifade etmeyi hem bir kefaret, hem nefsime bir ders, hem bir faydam dokunur diye nazara sunmayı üzerime bir borç olarak görüyorum.

Hz. İbrahim’in müşrik olan babasına hitabını hepimiz okumuş en azından duymuşuzdur.

Hani babasına demişti: “Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana faydası olmayan şeylere niye tapıyorsun? “Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım.”2 Babası Azer’in olumsuz cevap verdiği hepimizin malûmu, ama hitabın tesirine maalesef şu vakte kadar cahil kalanlardanmışım. Ey babacığım hitabına mukabil eminim baba Azer muhabbetle mukabele etmiş, popüler tabirle gardı düşmüştür, dâvâsından dönmese de! Oysa Hz. Yusuf’ta kendisi gibi peygamber olan babasına hitaben aynı kelimeleri kullanıyordu.

Kur’ânî bir hitap ya ebeti…

Siyasetin damarlarımıza kadar girdiği bu zor zamanlarda aile fertlerinin arasına da kırgınlıkların gireceğini ne yazık ki acı tecrübelerle müşahede ediyoruz.

Nitekim meselenin hakikatinde yanılmayan bizler; maalesef anlatımında ve üslûbunda çok yanlışlara düşebiliyoruz. Tatlı bir hitabı bile çoğu zaman muhatabımıza fazla görebiliyor; mukaleme şiddetlendiğinde, ortalık kızıştığında bir tebessüm veyahut bir sarılma ile nihayet verdiremiyoruz bir türlü.

Oysa hakkı bulma adına yapılıyor mukaleme ve müzakereler!

Tek adamcılığın pazarlandığı şu günlerde ailelerin dahi parçalandığını görüp de cemaatlere tesir etmez, bu ateş bizi yakmaz hükmünde olanlar maalesef yanılıyorlar.

Biri birine düşman olan dehşetli cereyanların arasında kalan hakikat müntesiplerinin vazifesi tamir olduğu için yapacağı ve yapmakla mükellef olduğu işler elbette kolay olmayacaktır. Etrafımızdakiler, sevdiklerimiz, akaribimiz sizinle/bizimle geçirdiği bir kaç dakikalık hakikat mukalemesine mukabil unutmayalım ki; saatlerce, bazen günlerce tahrip edenlerle beraber sürekli alıcı rolünde vakit geçirebiliyorlar.

Şimdi tahrip edenleri saymak çok yer işgal edeceğini düşündüğümden ve malûmu ilân olacağını bildiğimden ihtiyaç duymuyorum.

Lâkin; uzak durulması gereken, bizleri günaha sokacak ve bizi muhabbet yerine adavete ram edecek, ümit yerine yeis aşılayacak, unutkanlığa sebep olan haram suretlerden nazarlarımızı her zamankinden daha bir ısrar ve inatla hakikate çevirmeliyiz.

Yorumlar

en çok okunanlar

Attan İnememek!

Yolun buradan sonrasını yürüyerek devam edeceğiz... Yolcu yolunda gerek. Yol bazen düz, bazen yokuş, bazen taşlı... İnsan bir yolcudur; kabirden haşre, oradan ebedi istirahatgahına gidecek garip bir yolcu. Daha önce hiç tanımadığı insanları kalp cüzdanında saklayacak kadar bir acube-i hilkat! Farkında olmasakta zaman şeridinde her an yol alıyoruz. Bazen makamlar elde edip; at sırtında gidiyoruz, bazen makamları kaybedip eşek sırtına razı oluyoruz. Yolcusu kadar yolu da garip olan bu serüvende illede makam diye tutturanlar, asıl kaybedenler; işte onlar oluyor! Tüm zorluklara rağmen hayatın cehd ve gayret ile anlam kazanacağını “ bilen ademoğlu ” her vasıta değiştirdiğinde bitmek bilmeyen bir enerji ile yoluna devam ediyor. Sen yola devam et yol sana öğretir; ne kadarda hakikatli bir söz! Zahiren kadercilik gibi gelse de aslında insanın bu hayat serüveninde her şeyin dizginini elinde tutamayacağını anlatan veciz bir ifade. Bir garip dedi; attan inip ...

Kim Kazanacak!

Dünya hızlı bir maratonun son metrelerinde gibi hareket ediyor. İnsanlık bu hengâmede ya İslamiyet’e koşuyor ya da kıyamete. Son demde yaşananlar; nezafeti öncelemeler, birbirinin halinden anlamalar, yaptığı yanlışlardan dolayı üzgün olduğunu ifade etmeler yaşanılan hadiselerden ders alınıyor oluşunun tezahürü elbette. Öyle herkesin bu hesaplaşmaya gireceğini elbette kimse beklemiyor; zira biz biliyoruz ki, toplumun yüzde sekseni ehli tahkik değil. Değil ama tahkik olmayanların önemli bir zaafı var, onlara vicdanlarından tevarüs eden.  Ehli tahkik olan, olayları doğru ve istikametli analiz edenlerin peşinden gitme gayreti. Bu gayret özellikle bu zamanda umut vadediyor. İstikbalde en yüksek gür seda İslamiyet’in olacak sözü tahakkuk ediyor dersek hiçte yanılmış olmayız. Elbette uzaklarda bir yerlerde birileri menhus ruhunu yaymak için çeşitli planlar çeviriyor ama tuzak kuranların en hayırlısı Rabbi Rahim itikadı içinde olanlar; kâinatı velveleye veren hadisat...

BAŞKASININ GÜNAHINA GÜLENLER…

Kadınlar bizim baş tacımız. Elbette bu âlemde güzellik ve sanatın, hüsün ve cemalin en belirgin misalleridir onlar. Dolayısıyla bizim için -biraz sloganvari olacak ama- dünya kadınlar günü bir gün değil her gündür. Toplumlar kadının kıymetini bildiği ölçüde değer kazanırlar. Zira toplumu inşa eden en sağlam karakter hiç şüphesiz annelerdir. Değer biçme meselesi çok tartışamaya açık bir ifade olduğu için kadına mutlak hürriyeti rüşvet veren ahir zaman sapmış cereyanlarına inat kadının değerinin evinde olduğunu ve yine evinde anlaşılacağını şuraya not düşmek gerekiyor.  Yine de dünya kadınlar gününün şefkat kahramanları cenahını tebrik etmekle beraber; bugünün nasıl çevreler tarafından deruhte edildiğini anlamak için yapılan yürüyüş ve kutlamalara bakmak yeterli olacaktır. Siyasi gerilimin had safhada olduğu bir zamanda böyle kitlesel hareketin zaten tozdan nem kapan bir gurup tarafından alet edileceği, beni şaşırtmadı desem yeridir. Daha evvel yazılarımda da belirttiğim ...