Ana içeriğe atla

Reçete belli, tabib belli, netice?

Maddî ve manevî buhranların yaşandığı dehşetli bir zaman dilimindeyiz.

Kimilerine göre sahabeleri bile endişelendiren ve “ecirna ecirna” dedirten zaman henüz gelmedi! Lâkin numuneler ve işaretler “kimilerini” haksız çıkaracak mahiyette. Dünyasını ahiretine tercih edenler de manevî çalkantıların bu asırdaki en büyük temsilcileridirler. “Mariz bir asır” sıfatı ne kadar da yakışıyor; sureten ziynetli, hakikatte tevahhuş edilecek bu zamana.

İkinci olarak;

Her devre manevî bir reçete dolayısıyla tabibler gerekiyordu. Yaratıcı da bu ihtiyaca binaen peygamberleri ve evliya zatları vesile yaparak; küllî iradesini taalluk ettirmiş. Şahısların yanında devletler, milletler ve topluluklar da yeri geldiği zaman ve mekânda bu vazifeyi deruhte etmekten çekinmediler, medeniyetler inşa ettiler. Muhafaza ettiler mânevî, mukaddes emanetleri. Yeri geldi çöktüler, ama yerlerine yeni bayraktarlar geldi. Bu zaman zarfında belki de Ezelî Kelâmın en uzun bayraktarlığını ve muhafazasını yapan bir millet göze çarpıyor. Medeniyet inşa etmek hususunda üç kıt’aya ayak basan bir millet. Yanlış anlaşılmasın, milliyetçilik yaptığım falan yok. Müsbet milliyet kaidesine dayanarak ifadelendiriyorum bu övgüleri. Şimdilerde bu millet büyük bir hastalıkla karşı karşıya. Zamanın hastalık yayan kokuşmuş bakterileri bu necip millete fazlasıyla tesir etmiş durumda.

Üçüncü olarak;

Vücudun fizyolojik faaliyetlerini yerine getirmesi ve mükemmel çalışması için organlarının sağlıklı ve yerinde olması elzemdir. Organlardan müteşekkil bir insan vücudunun sıhhatli düşünebilmesi ve lâyıkıyla hissedebilmesi ve istikametli olabilmesi için, kalp ve akıl gibi hayatî organlarına iyi bakması gerekiyor. Bahsi geçen organlar hastalansa vücudun diğer uzuvları da hastalanmaya başlayacak. Diğer taraftan, beden-ruh ilişkisini düşündüğümüzde ruhun beden için ne kadar kıymetli olduğunu tartışamayız elbette. Beden ruh imtizacı millet ve şahıs bazında da detaylandırılabilir. Şahısa lâzım olan ruh, millete de lâzımdır haddizatında. Bununla birikte, her bedenin ihtiyacı olan ruhun, İslâmiyetle pirüpak edilmesi gerekmektedir. İslâm’ın doğru yaşanması için de onun hükümlerine havi olan Ezelî Kelâm’a ittiba edilmesi şarttır. Ama tebaiyetin bunca yol arasında nasıl seçileceği, insanın kafasını kurcalıyor. Netice itibari ile Ezelî Kelâm’a ittiba ediyorum diye dalâlete sapanlar güruhu ortada.

Sonuç olarak;

Hasta bedenlere şifa, asrın buhranlarına deva olunması için Ezelî Kelâm’a ittiba edeceğiz. Maddî manevî fütuhat, sağlık ve sıhhat bu tebaiyetin eşsiz getirileri olacak hiç şüphesiz. Öncelikle elimizdeki ilâcın tesirine inanmalıyız elbette. Peki, daha harflerini dahi tanımadığımız bu mukaddes kelâma nasıl anlayıp da ittiba edilecek? Hasta bir unsur olan necip milletin Ezelî Kelâm’dan uzaklaşması sizce hastalığının ziyadeleşmesine ne kadar tesir etmiştir? Cevap çok basit! Hiç şüphesiz ondan uzaklaştıkça hastalık ziyadeleşmiştir. Derhal kitap başına doğru rehberler eşliğinde geçmeliyiz. Bu asırda doğru rehber olarak gördüğümüz nurun hakikatleri, Ezelî Kelâm’a yakınlaşmak, anlama ve yaşamak hususunda bizlere yardımcı olacaktır. Dalâlete sapanları, sırat-ı müstakimden ayrılanları, intibahımız için birer vesile olsun inşallah. Reçete belli, tabib belli; netice hastanın istimaline kalmış.

Yorumlar

en çok okunanlar

Attan İnememek!

Yolun buradan sonrasını yürüyerek devam edeceğiz... Yolcu yolunda gerek. Yol bazen düz, bazen yokuş, bazen taşlı... İnsan bir yolcudur; kabirden haşre, oradan ebedi istirahatgahına gidecek garip bir yolcu. Daha önce hiç tanımadığı insanları kalp cüzdanında saklayacak kadar bir acube-i hilkat! Farkında olmasakta zaman şeridinde her an yol alıyoruz. Bazen makamlar elde edip; at sırtında gidiyoruz, bazen makamları kaybedip eşek sırtına razı oluyoruz. Yolcusu kadar yolu da garip olan bu serüvende illede makam diye tutturanlar, asıl kaybedenler; işte onlar oluyor! Tüm zorluklara rağmen hayatın cehd ve gayret ile anlam kazanacağını “ bilen ademoğlu ” her vasıta değiştirdiğinde bitmek bilmeyen bir enerji ile yoluna devam ediyor. Sen yola devam et yol sana öğretir; ne kadarda hakikatli bir söz! Zahiren kadercilik gibi gelse de aslında insanın bu hayat serüveninde her şeyin dizginini elinde tutamayacağını anlatan veciz bir ifade. Bir garip dedi; attan inip ...

Kim Kazanacak!

Dünya hızlı bir maratonun son metrelerinde gibi hareket ediyor. İnsanlık bu hengâmede ya İslamiyet’e koşuyor ya da kıyamete. Son demde yaşananlar; nezafeti öncelemeler, birbirinin halinden anlamalar, yaptığı yanlışlardan dolayı üzgün olduğunu ifade etmeler yaşanılan hadiselerden ders alınıyor oluşunun tezahürü elbette. Öyle herkesin bu hesaplaşmaya gireceğini elbette kimse beklemiyor; zira biz biliyoruz ki, toplumun yüzde sekseni ehli tahkik değil. Değil ama tahkik olmayanların önemli bir zaafı var, onlara vicdanlarından tevarüs eden.  Ehli tahkik olan, olayları doğru ve istikametli analiz edenlerin peşinden gitme gayreti. Bu gayret özellikle bu zamanda umut vadediyor. İstikbalde en yüksek gür seda İslamiyet’in olacak sözü tahakkuk ediyor dersek hiçte yanılmış olmayız. Elbette uzaklarda bir yerlerde birileri menhus ruhunu yaymak için çeşitli planlar çeviriyor ama tuzak kuranların en hayırlısı Rabbi Rahim itikadı içinde olanlar; kâinatı velveleye veren hadisat...

BAŞKASININ GÜNAHINA GÜLENLER…

Kadınlar bizim baş tacımız. Elbette bu âlemde güzellik ve sanatın, hüsün ve cemalin en belirgin misalleridir onlar. Dolayısıyla bizim için -biraz sloganvari olacak ama- dünya kadınlar günü bir gün değil her gündür. Toplumlar kadının kıymetini bildiği ölçüde değer kazanırlar. Zira toplumu inşa eden en sağlam karakter hiç şüphesiz annelerdir. Değer biçme meselesi çok tartışamaya açık bir ifade olduğu için kadına mutlak hürriyeti rüşvet veren ahir zaman sapmış cereyanlarına inat kadının değerinin evinde olduğunu ve yine evinde anlaşılacağını şuraya not düşmek gerekiyor.  Yine de dünya kadınlar gününün şefkat kahramanları cenahını tebrik etmekle beraber; bugünün nasıl çevreler tarafından deruhte edildiğini anlamak için yapılan yürüyüş ve kutlamalara bakmak yeterli olacaktır. Siyasi gerilimin had safhada olduğu bir zamanda böyle kitlesel hareketin zaten tozdan nem kapan bir gurup tarafından alet edileceği, beni şaşırtmadı desem yeridir. Daha evvel yazılarımda da belirttiğim ...