Ana içeriğe atla

“Keyfiyet, keyfiyet” diye haykırasım geliyor!

Değer biçildiğinde bir avuç altının bir kamyon çakıltaşına bedel olduğunu görüyor ve kezalik sayının ziyadeliğinin pekde keyfiyet anlamına gelmediğini düşünüyorum.

Hele taraftar çokluğunun, fazlalığın, doyumsuz biriktirmenin her Allah’ın günü, gözlere sokulurcasına işinde bulunduğumuz zamanı ahirde reklâmının yapılmasındandır ki; keyfiyet, keyfiyet diye haykırasım geliyor.

Insan yetiştirmede de bu böyle, ihtiyaç gidermede de, ahirete azık toplamada da...

Bizleri el emel zirvesinden yeis ve ümitsizliğin bataklığına sürükleyen bu hastalık değil mi zaten?

Fazla; kime göre, hangi kıstasa göre?

Ahiret cihetinde daha çok sevabım olsun hırsı, şimdinin daha fazla müşterisi olan fabrikasyon ürünlere benziyor olması ne kadar da mânidar. Daha çok, daha çok derken kaliteden taviz verip, yetmeyen kuvvetimizi ümitsizliğe emanet ediyoruz. Sanki ahirette bizi kurtaracak olan Allah’ın rahmeti değilde, o çok fazla amellerimiz.

Kendini sorgulamalı insan. Neden bu dünyaya geldiğini ve hangi istidat ve kabiliyetlere medar olduğunu iyi bilmeli. Eşyaya, ahvale, etvara, kavle kıymet katma özelliğini düşünmeli. Amelini ona göre ayarlamalı ve nihayetinde teslim edeceği Zat’a güvenmeli.

Her gün oruç tutan ve her gece ibadet eden sahabilerine, “ben Allah’ın peygamberiyim bir gün oruç tutarım bir gün tutmam, gecenin bir kısmında ibadet ederim” cevabını veren, saatlerce tesbih eden mübarek zevcesine saatlerce süren tesbihine bedel, kısa ama umumî ve küllî bir duâ öğreten bir nebinin ümmetiysek eğer, O’nun (asm) bastığı adımları dikkatlice takip etmeliyiz. Yoksa bu yol çok karmaşık!

Tam da burada O’nun (asm) bu asra iz düşümü Bediüzzaman’ın metodları, vasatı korumak adına, kıymet katmak adına önem arz ediyor. Tesbihatındaki küllî duâlar ve Risale-i Nur’un başka başka yerlerindeki bir çok küllî salâvatlar ve umumî evradlar bizlerin imdadına yetişiyor. Değer kattığımız için Allah’ın rahmetine vesile oluyoruz. Bir saati bir sene ibadet hükmünü alan tefekkürî ibadeti de ve nafile ibadet yerine ilimle Allah’a ulaştıran Risalei Nur okumalarını da bu bağlamda düşünebiliriz.

Allah’tan ümidimizi kesmeyelim. Çok yapalım derken kıymet ve değer ve külliyet ve umumiyetten eksiltmeyelim.

Yarabbi hastalıklar ve devalar adedince Sana şükürler olsun. Yağmurların katreleri, ağaçların yaprakları ve okyanusların dalgaları adedince nebi zişanına salât ve selâm olsun. Milyon salât ve milyon selâm Sana (asm) olsun ey Allah’ın resûlü, ey Allah’ın habibi, ey Allah’ın emini (asm)...

Yorumlar

en çok okunanlar

Hatırlatmakta fayda var!

Mekânın, zamanın, boğazına kadar meşguliyetin, yetersizliğin, cehaletin vesair, bir çok sebebin neticesi; muhatap olduğumuz kardeşimize, abimize, bir tanıdığımıza meramımızı anlatamadan tartışmak, sinirlenmek, bağırıp çağırmak ve küsüp terk etmek oluyor. Bir mevzuyu izah etmek ve muhatabımızı ikna etmekten ziyade; üstün gelmek, mukalemede galip olmak arzusu bize hükmettiği için söylediklerimizi de tesirsizleştiriyor ve söyleyeceklerimizi de ya unutturuyor ya da daha sert üslûp cesedleri giydirerek işin içinden çıkılmaz bir hal aldırıyor. Oysa ne güzel söylemiş Asrın Bedisi; “Eğer bir meselenin münâzarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır.” Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulu...

Kuran Bir Bütündür

Ehli ilmin reçetesi ve bir tefsir mukaddemesi namında ki İslamiyet elmas kılıncına saykal vurmak için kaleme alınan Muhakemat adlı muhteşem eser üç bölümden müteşekkildir. Birinci bölümde; hakikatler nazarlara verilip adeta temeller ve kökler sağlamlaştırılırken, ikinci bölümde belagatin ince ve dakik ayrıntıları izah edilir. Üçüncü bölümde ise Kuran’ın ana esasları olan tevhit, peygamberlik, öldükten sonra tekrar yaratılma ve adalet mevzuları delilleri ile ispat edilirken derya içinde olduğunun farkında olmayanlara nispet edercesine uzak diyarlarda ki Japonların İslamiyet hakkında ki suallerine cevaplar sard edilir. Maksada ulaşmak adına giriş cümleleri mahiyetinde ki mukaddemelerden yardım istemek araştırmacı ve tahkik ehlinin adeta şiarıdır. İslam hakikatlerinin ne kadar yüksek olduğu malumunuz olması hasebiyle elbette o yüksek hakikatlere merdivenimizi dayayıp mukaddeme basamaklarından yukarı doğru tırmanmalıyız. Müzakere ettiğimiz Muhakemat eseri de bu yolu tercih etmişti...

Bir Başka Zübeyir

Zübeyir en sevdiğim isimlerden birisi... Bu adı her zikrettiğimde acibdir; yıldızları hatırlarım. Dolayısıyla yıldız mânâsına geldiğine inanırım, saklı kapılarımda. “Aziz, sıddık, fedakâr, metin, sarsılmaz...” ve birçok sıfat yakıştırırım sonuna. Evet, Zübeyir fedakârdır, Zübeyir metindir, Zübeyir dikkatlidir vesair... Ziver, bir gün aradığını bulmak ümidi ile çalar kapısını Bediüzaman’ın. Ağlamaklıdır gözleri, dilinden zor dökülür kelimeler zaten. Adını sorar Bediüzzaman, üç defa “Zübeyir hoş geldin” cevabını vereceğini ve yine üç defa “Ziver efendim” cevabını alacağını bile bile. Ziver anlamıştır artık, “kâinata değişilmeyecek biri” olmanın adı; Zübeyir’dir. Hz. Zübeyir... Çok şey anlatır bu isim, çok hüzün vardır içinde. İlk olmanın, fedakâr ve dâvâsına en ziyade sâdık kalmanın ağır yüküdür. Resulullah’a (asm) sadâkatin ilk kılıcıdır. Cennetle müjdelenmek nasıl bir huzur, kim bilebilir ki! Zübeyir, Hz. Zübeyir olmayı düşünmüş müdür bunca fitnenin, günahın arasında acaba? Fenâfil...