Ana içeriğe atla

İstikbal İslamiyetin Olacak

İslâm’ın ve Asya’nın geleceği asr-ı ahirin seyir tepelerinden gayet parlak görünüyor.

Asya’nın evvel ve ahir mutlak hâkimi olan İslâmiyetin galip gelmesi için, karşı konulmaz birçok kuvvetler bir araya gelmekte ve beraber hareket etmektedirler.

Bunlardan;

Birincisi: İlim ve medeniyet ile cihazlanmış olan İslâm’ın hakikî kuvvetidir.

İkincisi: Kemâlâtın başlangıcı ve vasıtalarla cihazlanan şiddetli ihtiyaçlar.

Üçüncüsü: Asya’nın sefaletini ve başka yerlerin refahını müşahede edenlerde ortaya çıkan uyanmak meyli ve her hal ve şarta hazır olmaya vesile olan gıpta, rekabet ve gizli kin beslemek.

Dördüncüsü: Tevhid inancına sahip olanların bir ağızdan konuşmaları, zeminin özelliği olan dengeli olmak, huyları aslına zarar vermeden onarmak ve zamanın ziyası olan zihinlerin aydınlanması ve medeniyetin hükümler manzumesi olan fikirlerin birbirine eklenerek birbirine kuvvet vermesi ve bedevi olmanın getirdiği fıtratın selâmeti ve zaruretin meyvesi olan hafiflik ve teşebbüs cesareti ile cihazlanmış fıtrî kabiliyetler.

Beşincisi: Bu zamanda maddeten terakki ile beraber olacak olan i’la-i kelimetullah, İslâm’ın emri ve zaman gerektirdiği ve şiddetli fakirliğin zorlamasıyla ye’s denilen hastalığın ölmesi ve neticesinde hayat bulan ümidin tesiriyle medeni olma arzusu ve yenilenmeye olan meyildir.

İşte bahsi geçen ve karşı konulamaz olan beş kuvvetin tesiri, icbarı ve etkisiyle İslâmiyet istikbalde hükümferma olacaktır. Hakikati hal beklenen neticeyi verecektir. İlme, iknaya, medeniyete dayanmış bir sistem ilelebet hayat süreceği ve âleme zamanla hâkim olacağı açıktır; zira tekâmül kanunu bu âlemde geçerlidir.

İslâm olan toprakların ekseriyetinin fakir olması; neden dünya onlara terakki dünyası bize tedenni dünyası olsun ki sualinin daha şiddetli sorulmasına sebep olacaktır. İnsanlık meddeten terakki ederken hep bir ağızdan hak ve hakikatten başka bir yolun pek müstakim ve pek huzurlu ve pek selâmetli ve pek kolay olmayacağını âleme nida etmektedir. Neticede bütün insanlık müslüman olacak diyemeyiz; lâkin her tarafı yara bere olan asr-ı ahir insanları hak ve hakikatin adı olan İslâmiyeti adeta bir merhem gibi bütün yaralarına derman niyetiyle sürecektir.

Yorumlar

en çok okunanlar

Elmas ile Kömür Farkı

Nurun müellifi, asrın bedîsi acibdir; Nurun satırlarında imtihan sırrını izah ederken elmas ile kömür ikilisini kullanır. Sathî bir nazarla, birbirine benzeyen insanoğlu aslında imtihan sırrı gereği birbirinden tefrik edilir. Sıralamalar belirlenir, hediyeler verilir, sonuçlar açıklanır, kazanana mükâfat verilirken, kaybeden mücâzata çarptırılır. Tabiri diğerle Ebubekirler Ebucehillerden ayrılır. Tabiri bir diğerle, elmasla kömür belli olur. Peki nedir bu elmasla kömür farkı? Niçin, başka madenler değil de, bu cevherler nazara sunulmuş? Klasik yaklaşımda elmas ve kömür aynı maddeden müteşekkil olmasına rağmen, atomlarındaki diziliş farklı olması kıymetinde uçurumlar barındırmasına sebep olmuştur. Beşerde bahsi geçen maddeler gibi yapısı aynıdır. Topraktan yaratılmıştır ve aynı zamanda nevî insan etten ve kemikten ibarettir. Beşerin kıymetinin ortaya çıkması için nasıl imtihan gerekiyorsa; elmasın da elmas olabilmesi için sıkıştırılması gerekiyor. Velhasıl; imtihan ve sıkıştırılma bir

Küfre Yardım ve Yataklık

İmanı hakkal yakin mertebesine çıkarma ve imanları takviye etme çalışmalarının geneline iman hizmeti denilir. Dolayısıyla hizmet ediyorum tabiri, imanın cereyanında olanlar tarafından dillendirildiğinde bahsi geçen mânâ akla gelmelidir. Şimdilerde hizmet etme telâffuzunun altı boşaltılmaya çalışılsa da hiç olmazsa bizler, Risale-i Nur müntesibleri olarak, bu kavramı koruma derdinde olmalıyız. Bu kısa izahattan sonra temelini doğru anladığımız binanın başka bir mevzuuna giriş yapabiliriz. Hizmet zamanların da nefsini atıl bırakmak, geri planda kalmak, tembellik etmek, bananecilik tavrı sergilemek… Diğer bir ifade ile ücret ve mükâfat zamanlarında; yani menfaatin dağıtılma zili çaldığında en ileride olmak, “ben buradayım” demek, rekabet içerisine girmek… Düşünün ki bu para olabilir, makam olabilir, herhangi bir lezzet olabilir...! Bediüzzaman, bu garip hali dalâlet olarak tanımlar. Yoldan çıkmak mânâsına gelen bu ifadeyi, iman cereyanından sapmak olarak anlarsak h

Küfrü kesen tılsım!

Şefkat, karşılıksız sevgi anlamına gelmektedir. Aşktan daha keskindir. Keza aşk karşılık beklenen bir muhabbetin mukaddemesidir. Bu bağlam, şefkati aşktan daha keskin ve daha değerli kılmaktadır. Şehadet aleminde hava gibi, su gibi, hayat gibi vesaireler kadar şefkat de bol miktarda -anneler başta olmak üzere- sağanak sağanak yağdırılmıştır. Belki Cennette var olan ırmaklardan biri de şefkat akacaktır. Kim bilebilir ki? Su gibidir şefkat, girdi mi demirin içine, zamana bakar her şey, paramparça kesilir. Hava gibidir şefkat, nefes aldırır insana, hayat vesilesidir. Bediüzzaman o çok değerli tarikının hatvelerine şefkat etmek eylem ve durumunu da almıştır.   Kimbilir belki Bediüzzaman, Allah katında aciz ve fakir olan Nurun talebesinden tefekkür mesleğini şefkat ruhuyla yapmasını istemektedir. Problemli bir asırdayız. İnsanlığın yıldızları bile bu asrın dehşetli aktörlerinden havf etmişler. Allahümme ecirna min… demişler defaatle. Fırtınalı bir asrın,