Ana içeriğe atla

Beriye Aldırmadan Ötelere Hazırlanmak

Mevcudatın tamamı vazifelerini yerine getirmek için canla başla çalışıyor.
Adeta kemale ulaşmak adına birbirleri ile yarışıyor ve verilen vazifeleri emir tekrarına bile lüzum kalmadan yerine getiriyor. Zehirli sinek bal yaparken, elsiz böcek ipeği üretirken, güneş ısıtırken, kamer ışıtırken, dünya dönerken; başkalarının ne yapıp ne yapmadığına aldırmadan hareket ediyorlar.

Kesretle yaratılanlar vazifelerini coşku ile yaparken; yalnız başına dünyanın sobası olan güneş ve lambası olan kamer ve durmadan dönen ve dönmekle beraber hayat sahiplerine eşsiz sofralar sunan dünya; gaflete dalmış aşıkların, avanelerin, divanelerin; “yeter artık dönme, doğma, ışığını kapat” gibi nidalarına aldırmıyorlar bile.

Gel gelelim mevcudatın içinde işini aksatan bir tek varlık var; o da nisyana müptelâ olan insan. Mevcudata müdahale yetkisi verilen insan, kendisine vedia bırakılan cihazat ve donanımları ya atıl bırakıyor ya da boşa çalıştırıyor. Bunlar yetmezmiş gibi bir de vazife başında olan diğer hemcinslerine müdahale etmekten, sataşmaktan, kırıcı ve yıkıcı olmaktan hiç ar etmiyor.

İnsanı hariç tutan küllî bir kanun olsa gerek mevcudat adına tâdat ettiklerimiz. İnsana da mesuliyet verilirken aynı zamanda sorumluluk ve akıbet imtihanı sunularak; harekâtı tahdit altına alınmış diyebiliriz.

Şimdi iki meseleyi birleştirerek ders çıkarma yoluna bavullarımızı hazırlamaya gayret edelim. İnsan vazifesini yerine getirirken dikkat edeceği mevcudattan alacağı kalite, emirlere uyma, faydalı olma, iktisat, nezafet gibi hakikatlerin yanında hemcinslerinden gelecek moral bozucu, yıkıcı, tahrip edici tenkidatına da aldırmamak olacaktır.

Kemale doğru hareket eden vazifedarları örnek alarak; aslî vazifesi uğrunda hayatını feda edip beka bulmalıdır insan. Faydasız, boş, abesle iştigal etmemeli, var olan sorumluluğunu yerine getirerek bütün mevcudatın harekât ve ibadetlerlerini Rabbi Rahimine sunmalıdır. Böylelikle insanlık mertebesine ulaşır. Aksi takdirde mevcudatın vazifedarları olan nebatat ve hayvanata yetişemeyen zelil bir mahlûk olacaktır.

Yorumlar

en çok okunanlar

Elmas ile Kömür Farkı

Nurun müellifi, asrın bedîsi acibdir; Nurun satırlarında imtihan sırrını izah ederken elmas ile kömür ikilisini kullanır. Sathî bir nazarla, birbirine benzeyen insanoğlu aslında imtihan sırrı gereği birbirinden tefrik edilir. Sıralamalar belirlenir, hediyeler verilir, sonuçlar açıklanır, kazanana mükâfat verilirken, kaybeden mücâzata çarptırılır. Tabiri diğerle Ebubekirler Ebucehillerden ayrılır. Tabiri bir diğerle, elmasla kömür belli olur. Peki nedir bu elmasla kömür farkı? Niçin, başka madenler değil de, bu cevherler nazara sunulmuş? Klasik yaklaşımda elmas ve kömür aynı maddeden müteşekkil olmasına rağmen, atomlarındaki diziliş farklı olması kıymetinde uçurumlar barındırmasına sebep olmuştur. Beşerde bahsi geçen maddeler gibi yapısı aynıdır. Topraktan yaratılmıştır ve aynı zamanda nevî insan etten ve kemikten ibarettir. Beşerin kıymetinin ortaya çıkması için nasıl imtihan gerekiyorsa; elmasın da elmas olabilmesi için sıkıştırılması gerekiyor. Velhasıl; imtihan ve sıkıştırılma bir

Küfre Yardım ve Yataklık

İmanı hakkal yakin mertebesine çıkarma ve imanları takviye etme çalışmalarının geneline iman hizmeti denilir. Dolayısıyla hizmet ediyorum tabiri, imanın cereyanında olanlar tarafından dillendirildiğinde bahsi geçen mânâ akla gelmelidir. Şimdilerde hizmet etme telâffuzunun altı boşaltılmaya çalışılsa da hiç olmazsa bizler, Risale-i Nur müntesibleri olarak, bu kavramı koruma derdinde olmalıyız. Bu kısa izahattan sonra temelini doğru anladığımız binanın başka bir mevzuuna giriş yapabiliriz. Hizmet zamanların da nefsini atıl bırakmak, geri planda kalmak, tembellik etmek, bananecilik tavrı sergilemek… Diğer bir ifade ile ücret ve mükâfat zamanlarında; yani menfaatin dağıtılma zili çaldığında en ileride olmak, “ben buradayım” demek, rekabet içerisine girmek… Düşünün ki bu para olabilir, makam olabilir, herhangi bir lezzet olabilir...! Bediüzzaman, bu garip hali dalâlet olarak tanımlar. Yoldan çıkmak mânâsına gelen bu ifadeyi, iman cereyanından sapmak olarak anlarsak h

Küfrü kesen tılsım!

Şefkat, karşılıksız sevgi anlamına gelmektedir. Aşktan daha keskindir. Keza aşk karşılık beklenen bir muhabbetin mukaddemesidir. Bu bağlam, şefkati aşktan daha keskin ve daha değerli kılmaktadır. Şehadet aleminde hava gibi, su gibi, hayat gibi vesaireler kadar şefkat de bol miktarda -anneler başta olmak üzere- sağanak sağanak yağdırılmıştır. Belki Cennette var olan ırmaklardan biri de şefkat akacaktır. Kim bilebilir ki? Su gibidir şefkat, girdi mi demirin içine, zamana bakar her şey, paramparça kesilir. Hava gibidir şefkat, nefes aldırır insana, hayat vesilesidir. Bediüzzaman o çok değerli tarikının hatvelerine şefkat etmek eylem ve durumunu da almıştır.   Kimbilir belki Bediüzzaman, Allah katında aciz ve fakir olan Nurun talebesinden tefekkür mesleğini şefkat ruhuyla yapmasını istemektedir. Problemli bir asırdayız. İnsanlığın yıldızları bile bu asrın dehşetli aktörlerinden havf etmişler. Allahümme ecirna min… demişler defaatle. Fırtınalı bir asrın,