Ana içeriğe atla

Kuran Bir Bütündür

Ehli ilmin reçetesi ve bir tefsir mukaddemesi namında ki İslamiyet elmas kılıncına saykal vurmak için kaleme alınan Muhakemat adlı muhteşem eser üç bölümden müteşekkildir. Birinci bölümde; hakikatler nazarlara verilip adeta temeller ve kökler sağlamlaştırılırken, ikinci bölümde belagatin ince ve dakik ayrıntıları izah edilir. Üçüncü bölümde ise Kuran’ın ana esasları olan tevhit, peygamberlik, öldükten sonra tekrar yaratılma ve adalet mevzuları delilleri ile ispat edilirken derya içinde olduğunun farkında olmayanlara nispet edercesine uzak diyarlarda ki Japonların İslamiyet hakkında ki suallerine cevaplar sard edilir.
Maksada ulaşmak adına giriş cümleleri mahiyetinde ki mukaddemelerden yardım istemek araştırmacı ve tahkik ehlinin adeta şiarıdır. İslam hakikatlerinin ne kadar yüksek olduğu malumunuz olması hasebiyle elbette o yüksek hakikatlere merdivenimizi dayayıp mukaddeme basamaklarından yukarı doğru tırmanmalıyız. Müzakere ettiğimiz Muhakemat eseri de bu yolu tercih etmiştir.
Ezeli Kelamın Ana Esasları
Akıl ile nakil (ayet, hadis) çatıştığı vakit akla öncelik verilir, ayet veya hadis ise akaidin prensipleri ile cihazlanmış, delil ve bürhanlarla donatılmış olan aklın yolu ile izah ve tevil edilir.
Kelamı Ezelinin asıl maksadı Allah’ın birliği, peygamberlik, yeniden yaratılma ve adalet olmak üzere dörttür. Bahsi geçen maksatlardan gayrısına Kelamı Ezeli tebei olarak bakar. Örneğin büyük bir kalabalıkta arkadaşlarını seyreden bir adam diğer insanları da görmektedir; lakin asıl maksadı arkadaşlarını görmektir. Yaş ve kuru ne varsa içinde yazılı olması mucibince Kelamı Ezelide bahsedilen diğer meseleler perdeli olarak ve liyakatine kıyasla bahsedilmiştir. Aynı zamanda bahsi geçen meseleler düzene, intizama ve dolayısıyla bir yaratıcının varlığına delil olarak zikredilmektedir.
Kâinatın her bir ferdi, üzerinde gösterdiği düzen ve sanatıyla yaratıcının vücuduna, bilerek ve tercih ederek işler yaptığına delil olur. Bizlerde bu deliller vasıtası ile yaratıcının varlığını idrak ederiz. Dolayısıyla kâinatın teşekkülü ve gerçekte nasıl olduğu bizi bizzat ilgilendirmez. Bununla beraber kâinatta teşkilinde rolü olan her bir ferdin dört vazifesi vardır.
Birincisi; kâinatın her bir ferdi düzeniyle ve uyumlu hareketleri ile yaratıcının saltanatını ilan eder.
İkincisi; kâinatın her bir ferdi hakiki fenlerin konusunu teşkil etmesi cihetiyle İslamiyet’in aslında bahsi geçen hakiki fenlerin özünü barındırdığını göstermektedir.
Üçüncüsü; kâinatın her bir ferdi, kendi türünün numunesi, enmuzeci ve programını içinde taşıyanı olduğundan fıtri kanunların İslami kanunlar ile uyumu dolayısıyla İslamiyet hakikatlerinin alemde yayılmasına vesile olmaktadır.
Dördüncüsü; kâinatın her bir ferdi birer hakikati izhar ettiğinden dolayı düşünmeye, tefekkür etmeye, idrak etmeye yönlendirir ve sevk eder.
Bahsi geçen vazifelerden mütevellit Cenabı Hak Ezeli Kelamında ulvi veya süfli, kâinatın bir kısım ferdlerine yemin ederken bizim tefekkür penceremizi açmakta ve gaflete dalan akıl ve kalbimizi uyanmaları tokatlamaktadır. Kuran’da biraz gezinti yapacak olursak sayacağımız yeminleri müşahede edebiliriz. Örneğin;
·         Tozu dumana katıp savuran (rüzgar)lara, derken, ağır yük taşıyan (bulut)lara. Sonra kolaylıkla akıp gidenlere, Sonra iş(ler)i taksim edenlere andolsun. (Zariyat Suresi, 1-4)
·         Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun; (Zariyat Suresi, 7)
·         Battığı zaman yıldıza andolsun; (Necm Suresi, 1)
·         Gökyüzüne (Burûc, 85/1; Târık, 86/1), güneşe (Şems, 91/1), aya (Şems, 91/2), geceye (Leyl, 92/1), sabaha (Fecr, 89/1), kuşluk vaktine (Duhâ, 93/1), zamana (Asr, 103/1)
Furkan’ı Hakim’in Tenezzülü
Kelamı Ezeli ekseriyete saadet ve mutluluğu getirdiği için avamın zihinlerine saygı göstermiş ve kısa, net ve istikametli yolu tercih etmiştir. Sadece havassa yani ehli ilime hitap etseydi elbette avam istifadesiz kalır ve ekseriyete saadet verilmemiş olurdu. Örneğin; Kelamı Ezeli ey insanlar; güneşin etrafında meczup gibi gezen dünyaya ve yıldızlar ve gezegenler arasında ki çekim kuvvetine, kimyevi karışımlara, bir âlemi içinde barındıran bir katre suya dikkat ediniz, düşününüz deseydi, delil iddia edilenden daha muğlak kalacak ve akla uzak düşecekti. Dolayısıyla müddeaya yaklaşmaktan ziyade delilde anlaşılmazlık ve boğulmak söz konusu olacaktı.
İşte Kelamı Ezelinin belagatı, bahsi geçen mesele göz önüne alındığında ne kadar makul ve ne kadar hikmetli olduğu anlaşılacaktır. Bir diğer meselede Kelamı Ezeli nasıl ki açık ve bedihi ayetlerin iç içe girmiş lifler gibi biribirine destek vererek asıl maksadı olan tevhid, nübüvvet, haşir ve adalete işaret ettiği gibi bazı açık ayetleri de kinayeler kabilinden sabık maksadlara işaret etmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere bazı açık ayetlerin ilk manasına değil içinde barındırdığı ikinci manasına nazarları çevirmemiz gerekmektedir. Hem başka bir cihetten bakıldığında söylenilen sözün nasıl anlaşılması gerektiği de fark edilecektir. Örnek vermek gerekirse; falan kişinin kılıcının bendi uzundur sözü bu manada değerlendirilebilir. Bu ifadede ki maksat falan kişinin boyunun uzun olduğunu ifade etmek içindir. Dolayısıyla falan kişinin kılıcı olmasa da boyu uzun olması bu sözde bir yalan olmadığına delil olur.
Kelamı Ezeli bir bütündür. Dolayısıyla bakış açımızı tamir etmemiz gerekmektedir. Ayetlerin bir kısmı kardeşleri olan diğer ayetlere delil ve tercüman olduğu konusu iyi idrak edilmelidir. Ezcümle; hakikatin dengesini kuramayan ve muhakeme problemi yaşayan ve Kelamı Ezeliyi bir bütün olarak değerlendirmeyenler meşhur Bektaşi’nin durumuna düşmekten kendilerini kurtaramamışlardır.






Yorumlar

en çok okunanlar

Elmas ile Kömür Farkı

Nurun müellifi, asrın bedîsi acibdir; Nurun satırlarında imtihan sırrını izah ederken elmas ile kömür ikilisini kullanır. Sathî bir nazarla, birbirine benzeyen insanoğlu aslında imtihan sırrı gereği birbirinden tefrik edilir. Sıralamalar belirlenir, hediyeler verilir, sonuçlar açıklanır, kazanana mükâfat verilirken, kaybeden mücâzata çarptırılır. Tabiri diğerle Ebubekirler Ebucehillerden ayrılır. Tabiri bir diğerle, elmasla kömür belli olur. Peki nedir bu elmasla kömür farkı? Niçin, başka madenler değil de, bu cevherler nazara sunulmuş? Klasik yaklaşımda elmas ve kömür aynı maddeden müteşekkil olmasına rağmen, atomlarındaki diziliş farklı olması kıymetinde uçurumlar barındırmasına sebep olmuştur. Beşerde bahsi geçen maddeler gibi yapısı aynıdır. Topraktan yaratılmıştır ve aynı zamanda nevî insan etten ve kemikten ibarettir. Beşerin kıymetinin ortaya çıkması için nasıl imtihan gerekiyorsa; elmasın da elmas olabilmesi için sıkıştırılması gerekiyor. Velhasıl; imtihan ve sıkıştırılma bir

Küfre Yardım ve Yataklık

İmanı hakkal yakin mertebesine çıkarma ve imanları takviye etme çalışmalarının geneline iman hizmeti denilir. Dolayısıyla hizmet ediyorum tabiri, imanın cereyanında olanlar tarafından dillendirildiğinde bahsi geçen mânâ akla gelmelidir. Şimdilerde hizmet etme telâffuzunun altı boşaltılmaya çalışılsa da hiç olmazsa bizler, Risale-i Nur müntesibleri olarak, bu kavramı koruma derdinde olmalıyız. Bu kısa izahattan sonra temelini doğru anladığımız binanın başka bir mevzuuna giriş yapabiliriz. Hizmet zamanların da nefsini atıl bırakmak, geri planda kalmak, tembellik etmek, bananecilik tavrı sergilemek… Diğer bir ifade ile ücret ve mükâfat zamanlarında; yani menfaatin dağıtılma zili çaldığında en ileride olmak, “ben buradayım” demek, rekabet içerisine girmek… Düşünün ki bu para olabilir, makam olabilir, herhangi bir lezzet olabilir...! Bediüzzaman, bu garip hali dalâlet olarak tanımlar. Yoldan çıkmak mânâsına gelen bu ifadeyi, iman cereyanından sapmak olarak anlarsak h

Bataklıktan Bir Adım Önce

Dinin siyasete alet edildiği bir yerde; din çatısı altında ne varsa hemen hepsi siyasetin, yani menfaatin , yalanın aleti olmaktan kendini muhafaza etmesi pek mümkün görünmemektedir. Siyasette dini kullananlar, siyasette ırkı kullananlar, siyasette dinsizliği kullananlar vesair için din, dinsizlik, ırk araç olmaktan başka herhangi bir değer taşıdığına inanmayanlardanım. Kezalik kendi menfaatleri söz konusu olduğunda hemcinslerini öteleyenler, ötekileştirenler bahsi geçen iddiamın muhatabıdırlar. Demiyor mu ki, elinde Kuran ile dövüşenlerden birisi düşerken Kuranı muhafaza etmek için diğerine uzat/amıyor oradan anlıyoruz ki;  düşenler, değer kaybedenler, makama müptela olanlar, korkunun esiri olanlar kendileri ile beraber “kullandıkları ar\maçların hiç ama hiç ehemmiyet vermiyorlar . Bunları zalim siyasetten bigane söylüyorum. Ki, üzüldüğüm için bazılarına çok acıdığım için mecburiyet tahtında söylüyorum. Acımak ifadesini yanlış algılamak  mecburiyetinde olanları uyarmak iç