Ana içeriğe atla

Fenlerin Zamanla İmtihanı


Alemde olgunlaşmaya, kemale doğru gitmek için bir arzunun var olduğunu bizzat müşahede ediyoruz. İnsan da alemin meyvesi ve programını içerisinde saklayan bir çekirdeği olması açısından onda da kemale ve terakkiye, olgunlaşma ve yükselmeye karşı bir arzu mevcuttur.
Bahsi geçen arzular ise fikirlerin birbirlerine zaman denilen iple eklemlenmesi ile desteklenip kuvvet bulmaktadır. Bir diğer tabirle kemale ve terakkiye olan arzuların dayanak noktası fikirlerin birbirine katkı sağlamasıdır. Telahuku efkar olarak adlandırılan bu hadise iyi bir alt yapı ile âlemde yayılabilir.
İyi bir altyapı telahuku efkarın yayılmasına sebep olduğu gibi fenlerin, ilimlerin zamanı geldiğinde uygun bir zemine adeta tohumun tarlaya ekilmesi gibi ektikten sonra tecrübeler vasıtası ile  büyümesine ve gelişmesine yardımcı olabilir. 
Dolayısıyla; geçmişte teorik ve uygulanabilirliği söz konusu olmayan bir mesele, istikbalde net bir şekilde kaşımıza çıkmaktadır. İzah etmek gerekirse, coğrafya,  astronomi, kimya, mühendislikte çok meseleler var ki şu an çocukların anlayacağı ve bilebileceği bir seviye gelmiştir. Elbette bu altyapı, fikirlerin telahuku ve tecrübelerle bu seviyeye ulaşmıştır.
Çocukların bile bilgisi dahilinde olan meseleler geçmişte niçin; İbni Sina gibi bir dâhinin ulaşamayacağı kadar gizli kalmıştır? Zira, İbni Sina ki; bu zamanın yüzlerce filozoflarına üstün gelebilecek bir dahidir. Lakin onun noksaniyeti kendisinden değil zamanının noksaniyetinden kaynaklanmaktadır.
Kristof Kolomb’un “yeni dünyayı” keşfetmesine de bu zaviyeden bakabiliriz. Zira “yeni dünya” şimdiki zamana kadar hafi kalsaydı onun engin bilgisine ve atlattığı tehlikelere nazaran bir kayık ve pusulayla o keşif pekala yapılabilirdi.
Bahsi geçen meselelerin yanında şimdi ifade edeceğimiz hakikati de iyi bilmemiz gerekmektedir.
Fenler iki kısımdır. Birisine fikirlerin birbirine eklenmesi ve birleşmesi tesir etse de diğerine tesir etmemektedir. Mesela bir taşı kaldırmak için yardımlaşmak önemli olduğu gibi bir dar yerden geçmek veya uçurum üzerinden atlamak için söz konusu yardımlaşma fayda vermemektedir ve bin ile bir arasında bir fark olmamaktadır.
Bahsi geçen ilimlerin yardımlaşmaya muhtaç olanı çoğunlukla maddi ilimlerdir. Diğerleri yani yardımlaşmanın tesirsiz kaldığı ilimler maneviyat ve ilahi ilimlerdendir.  Fikirlerin birleşmesi birbirine destek vermesi her ne kadar manevi ilimlere yani yaratıcının, sanatkarın esası ve aslını başkalaştırıp, tamamlayıp, ziyadeleştirmesede yaratıcının ve sanatkarın ispatı için kullanılan delillerin kullanıldığı usul ve yola netlik ve görünmesine yardımcı olduğu gibi aynı zamanda kuvvet vermektedir.
Fenlerle alakalı zamanın tesiri, fikirlerin birleşmesi, iyi bir altyapı, tecrübeler gibi konulara dikkat edilmesi ile beraber,  bilinmesi gereken bir diğer konuda şudur. Bir şeyle çok meşgul olan birisi başka şeylerde anlayışsızlığını netice verdirir. Dolayısıyla müşahede ediyoruz ki, maddiyatta meşguliyetini arttıranlar, ziyadeleştirenler maneviyatta körelmeye sathileşmeye başlamaktadırlar. Bu noktadan hareketle bir ilim erbabının kendi ilminde otorite olması dolayısıyla diğer ilimlerde de söz sahibi olacak diye bir hüküm söz konusu değildir. Örneğin; bir hasta doktor yerine mühendise hastalığının tedavisi için başvursa ve mühendisin tavsiye ettiği ilacı kullansa ölümü istediğinin açık bir sebebidir.  Bu noktadan hareketle hakikatin ta kendisi ve baştan aşağıya sadeliğini ve mücerredliğini koruyan maneviyat ile alakalı mevzularda, maddi karar ve hükümlere müracaat etmek Rabbani hakikatlerin hissedildiği kalbin durmasını ve nura mensup cevher hükmünde olan aklın ölmesini ilan etmekten başka bir şey değildir.
Evet, her şeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise, maneviyatta kördür.

Yorumlar

en çok okunanlar

Attan İnememek!

Yolun buradan sonrasını yürüyerek devam edeceğiz... Yolcu yolunda gerek. Yol bazen düz, bazen yokuş, bazen taşlı... İnsan bir yolcudur; kabirden haşre, oradan ebedi istirahatgahına gidecek garip bir yolcu. Daha önce hiç tanımadığı insanları kalp cüzdanında saklayacak kadar bir acube-i hilkat! Farkında olmasakta zaman şeridinde her an yol alıyoruz. Bazen makamlar elde edip; at sırtında gidiyoruz, bazen makamları kaybedip eşek sırtına razı oluyoruz. Yolcusu kadar yolu da garip olan bu serüvende illede makam diye tutturanlar, asıl kaybedenler; işte onlar oluyor! Tüm zorluklara rağmen hayatın cehd ve gayret ile anlam kazanacağını “ bilen ademoğlu ” her vasıta değiştirdiğinde bitmek bilmeyen bir enerji ile yoluna devam ediyor. Sen yola devam et yol sana öğretir; ne kadarda hakikatli bir söz! Zahiren kadercilik gibi gelse de aslında insanın bu hayat serüveninde her şeyin dizginini elinde tutamayacağını anlatan veciz bir ifade. Bir garip dedi; attan inip ...

Kim Kazanacak!

Dünya hızlı bir maratonun son metrelerinde gibi hareket ediyor. İnsanlık bu hengâmede ya İslamiyet’e koşuyor ya da kıyamete. Son demde yaşananlar; nezafeti öncelemeler, birbirinin halinden anlamalar, yaptığı yanlışlardan dolayı üzgün olduğunu ifade etmeler yaşanılan hadiselerden ders alınıyor oluşunun tezahürü elbette. Öyle herkesin bu hesaplaşmaya gireceğini elbette kimse beklemiyor; zira biz biliyoruz ki, toplumun yüzde sekseni ehli tahkik değil. Değil ama tahkik olmayanların önemli bir zaafı var, onlara vicdanlarından tevarüs eden.  Ehli tahkik olan, olayları doğru ve istikametli analiz edenlerin peşinden gitme gayreti. Bu gayret özellikle bu zamanda umut vadediyor. İstikbalde en yüksek gür seda İslamiyet’in olacak sözü tahakkuk ediyor dersek hiçte yanılmış olmayız. Elbette uzaklarda bir yerlerde birileri menhus ruhunu yaymak için çeşitli planlar çeviriyor ama tuzak kuranların en hayırlısı Rabbi Rahim itikadı içinde olanlar; kâinatı velveleye veren hadisat...

BAŞKASININ GÜNAHINA GÜLENLER…

Kadınlar bizim baş tacımız. Elbette bu âlemde güzellik ve sanatın, hüsün ve cemalin en belirgin misalleridir onlar. Dolayısıyla bizim için -biraz sloganvari olacak ama- dünya kadınlar günü bir gün değil her gündür. Toplumlar kadının kıymetini bildiği ölçüde değer kazanırlar. Zira toplumu inşa eden en sağlam karakter hiç şüphesiz annelerdir. Değer biçme meselesi çok tartışamaya açık bir ifade olduğu için kadına mutlak hürriyeti rüşvet veren ahir zaman sapmış cereyanlarına inat kadının değerinin evinde olduğunu ve yine evinde anlaşılacağını şuraya not düşmek gerekiyor.  Yine de dünya kadınlar gününün şefkat kahramanları cenahını tebrik etmekle beraber; bugünün nasıl çevreler tarafından deruhte edildiğini anlamak için yapılan yürüyüş ve kutlamalara bakmak yeterli olacaktır. Siyasi gerilimin had safhada olduğu bir zamanda böyle kitlesel hareketin zaten tozdan nem kapan bir gurup tarafından alet edileceği, beni şaşırtmadı desem yeridir. Daha evvel yazılarımda da belirttiğim ...