Ana içeriğe atla

Bilhassa İstemeyenlere

Rabbi Rahimin hazinelerini taşıyacak hadsiz matiyyeleri var. Velev taşıyıcıların ne taşıdığından haberi olmasın. Hazinenin kıymetine, paha biçilmez değerine herhangi bir zararı olmayacaktır. Farzedin ki taşıyıcılar recülü facir olsun ne farkeder ki; bu hazine elbette ebede müteveccihtir. Sahibi Hakiki, nurunu tamamlayacaktır.

Vazife ikidir. Birincisi abdindir diğeri ise Mabudun. Vazifelerin karıştırılması, her zaman abdin tarafında olur ve hep ama hep abde zararı dokunur. Siz hiç merak etmeyiniz; Hakimi -Ezeli-Kelamın hakikatlerini tevcih etme hizmetini muhakkak yaptıracaktır. İslamiyete layık doğruluk neşvü nema bulacak ve İstikbal doğru İslamiyetin olacaktır. Siz yeter ki aranızda ki uhuvveti, muhabbeti, şefkati, tesanüdü, istikameti vesairi ziyadeleştirin. Elinize aldığınız kürek ve kazmalarla biribirinizin kuyusunu kazmaktan vazgeçip inşa edeceğiniz medeniyetin harcı hükmünde bahsi geçen hakikatleri karınız, biribirinizin güzel haslet ve huylarını seyredecek nurani menfezler açınız.

Bizler maddeten gayet az, zayıf, fakir, kimsesiz olabiliriz ama manen herbirimiz ordular

kuvvetindeyiz. Koca koca küreleri harekete geçirecek sırrı mabeynimizde taşıyoruz yada tabiri diğerle taşımak mecburiyetindeyiz. Kaleyi meydana getiren taşlar misali el ele vermeli ve semavi ülkelere beraber yükselmeliyiz. Bazen olur ki; en yavaşımıza göre yürümeliyiz.

Omuzlarımıza basan ayaklardan hoşnutsuz değiliz. İlanihaye layık olmayan ayaklar, Sahibi

Hakiki tarafından alaşağı edilir. Tereddüte mahal yok.

Ben sevap kazanayım, güzel bir hakikati imaniyeyi muhtaç bir mümine bildirmek gibi

masumane ve zararsız bir menfaati bile istemeyen bir kardeşimize yaptırmak hoşumuza
gidiyor. Zira o arkadaş kendini saklayabilir. Aramızda bu hizmete en layık o olabilir. 
Veyahut bahsi geçen adam ateşlenmeye ihtiyacı olan bir kardeşimiz de olabilir. Birazcık bir kıvılcım binlerin Nurun hakikatlerine muahatabiyetine vesile olabilir. Bazen olur ki; bir adamın irşadı binler adamın irşadı kadar Rabbi Rahimi memnun eder. Hasılı, yolda yürürken yolun kıymetli taşlarla bezendiğini bilmek taşların büyüklüğüne göre muamelesini ortadan kaldırıyor.

Yorumlar

en çok okunanlar

Hatırlatmakta fayda var!

Mekânın, zamanın, boğazına kadar meşguliyetin, yetersizliğin, cehaletin vesair, bir çok sebebin neticesi; muhatap olduğumuz kardeşimize, abimize, bir tanıdığımıza meramımızı anlatamadan tartışmak, sinirlenmek, bağırıp çağırmak ve küsüp terk etmek oluyor. Bir mevzuyu izah etmek ve muhatabımızı ikna etmekten ziyade; üstün gelmek, mukalemede galip olmak arzusu bize hükmettiği için söylediklerimizi de tesirsizleştiriyor ve söyleyeceklerimizi de ya unutturuyor ya da daha sert üslûp cesedleri giydirerek işin içinden çıkılmaz bir hal aldırıyor. Oysa ne güzel söylemiş Asrın Bedisi; “Eğer bir meselenin münâzarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır.” Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulu...

Kuran Bir Bütündür

Ehli ilmin reçetesi ve bir tefsir mukaddemesi namında ki İslamiyet elmas kılıncına saykal vurmak için kaleme alınan Muhakemat adlı muhteşem eser üç bölümden müteşekkildir. Birinci bölümde; hakikatler nazarlara verilip adeta temeller ve kökler sağlamlaştırılırken, ikinci bölümde belagatin ince ve dakik ayrıntıları izah edilir. Üçüncü bölümde ise Kuran’ın ana esasları olan tevhit, peygamberlik, öldükten sonra tekrar yaratılma ve adalet mevzuları delilleri ile ispat edilirken derya içinde olduğunun farkında olmayanlara nispet edercesine uzak diyarlarda ki Japonların İslamiyet hakkında ki suallerine cevaplar sard edilir. Maksada ulaşmak adına giriş cümleleri mahiyetinde ki mukaddemelerden yardım istemek araştırmacı ve tahkik ehlinin adeta şiarıdır. İslam hakikatlerinin ne kadar yüksek olduğu malumunuz olması hasebiyle elbette o yüksek hakikatlere merdivenimizi dayayıp mukaddeme basamaklarından yukarı doğru tırmanmalıyız. Müzakere ettiğimiz Muhakemat eseri de bu yolu tercih etmişti...

Bir Başka Zübeyir

Zübeyir en sevdiğim isimlerden birisi... Bu adı her zikrettiğimde acibdir; yıldızları hatırlarım. Dolayısıyla yıldız mânâsına geldiğine inanırım, saklı kapılarımda. “Aziz, sıddık, fedakâr, metin, sarsılmaz...” ve birçok sıfat yakıştırırım sonuna. Evet, Zübeyir fedakârdır, Zübeyir metindir, Zübeyir dikkatlidir vesair... Ziver, bir gün aradığını bulmak ümidi ile çalar kapısını Bediüzaman’ın. Ağlamaklıdır gözleri, dilinden zor dökülür kelimeler zaten. Adını sorar Bediüzzaman, üç defa “Zübeyir hoş geldin” cevabını vereceğini ve yine üç defa “Ziver efendim” cevabını alacağını bile bile. Ziver anlamıştır artık, “kâinata değişilmeyecek biri” olmanın adı; Zübeyir’dir. Hz. Zübeyir... Çok şey anlatır bu isim, çok hüzün vardır içinde. İlk olmanın, fedakâr ve dâvâsına en ziyade sâdık kalmanın ağır yüküdür. Resulullah’a (asm) sadâkatin ilk kılıcıdır. Cennetle müjdelenmek nasıl bir huzur, kim bilebilir ki! Zübeyir, Hz. Zübeyir olmayı düşünmüş müdür bunca fitnenin, günahın arasında acaba? Fenâfil...