Ana içeriğe atla

KPSS (Kalbin Pasını Silme Sınavları)

Güzel ülkemdeki taze bahar çiçeklerini izlemenin vaktiyken mayıs ayı, çiçeği burnunda mezunların çileli KPSS yolculuğunun ilk durağı oluverdi birdenbire. Milyonlarca adayın zihnini meşgul eden bu sınav, hiç kuşkusuz ülke gündeminde de yer alacak bir süreliğine.
Aslında sınavların bizi meşgul etmediği bir dönem yok gibi hayatımıza. İlk önemli sınavımız liselere giriş, sonra hemen ardından üniversite sınavı. Tam bitti derken bu sefer de devlet memurluğu sınavları dikilir karşımıza. Eh biraz da akademik kariyer yapmak istiyorsak varın siz düşünün başınıza gelecekleri; sınavların ardı arkası kesilmez! İnanmışız çünkü her bir sınavın bizi bir kademe üste çıkaracağına. Ve sonuna kadar haklıyız bu inancımızda. Her bir sınav bizim kademe atlamamıza vesile olur. Rahman’a giden yolda terakki etmek için koşarız sınavdan sınava, anlasak da anlamasak da…
Her sınavın içeriği, zorluğu, uygulandığı eğitim seviyesi ve sonunda ulaşılan konum birbirinden farklı olur. Bir konu listesi olsa da sınava dair; nereden çıkacağı belli olmaz. Nefis ve mallarımızla sınanacağımız kesin de hangi mal ile? Malik’ülMülk’ün emanet olarak verdiği malın elimden çıkması mı olacak sınavım? Yoksa beni hiç ilgilendirmeyen kardeşimin malına göz dikerek, laf ederek mi? Nefsin hangi pamuk ipliğine bağlı tarafı ile imtihan olacağım? Anne-baba-çocuk sevdası mı? Makam mansıp hırsı mı? Hepsi bir bilinmezin içinde. Yalnızca bildiğim ve kesin olan bir şey var: Sınavı yapan Adil-i Mutlak, soruları benim eğitim seviyeme göre hazırlamış/hazırlıyor/hazırlayacak. Ve benim tüm bu sınavlara karşı duruşum sınav sonucum olacak.
Sınavlara karşı duruş… razı oluş…
Sınav: Bizi zora sokan, düşüncelere salan her türlü olay. Musibet, hastalık…
Eğer bir sınava giriyorsam o sınav için gerekli eğitimi almışım demektir. Sınav ne derece zor ve önemli ise eğitim seviyem o derece yüksektir. İlkokul mezunu olan birisini yüksek lisans sınavına tabi tutmazlar, hatta almazlar. Sınava giriyorsam boş değilim demektir. 

Buradan anlıyorum ki; eğer hastalığın mânâsı güzel birşey olmasaydı, Hâlık-ı Rahîm en sevdiği ibâdına hastalıkları vermezdi. "En ziyade musibet ve  meşakkate giriftar olanlar, insanların en iyisi, en kâmilleridir."¹ (Hastalar Risalesi, On Beşinci Deva) diye müjde verilmezdi.

Evet zahirde hastalığın/musibetin manası buzun ürpertici soğuk kalıbında gizli. İlk dokunduğumuzda bize rahatsız edici bir his verse de biliriz ki buza dokunmaya devam edersek hem buz eriyerek avuçlarımızdan dökülecek hem de sonunda bizde bir ferahlık bırakacak. Nasıl ki ısıyı buzun erimesine esbab yapan Zat’a itimat edip buzu eritmek için ısısıyla tabi tutuyorum. Aynen de öyle musibeti veren Zat’a, onların güzel ve ferahlatıcı manasını zorlu sureti ile örttüğüne kat’i derecede inanmalıyım. Binaenaleyh hastalığın suretine bakıp ah eyleme; mânâsına bak, oh demeliyim (Hastalar Risalesi, Onbeşinci Deva) ki sınavların neticesi güzel ve ferahlatıcı olsun. Çünkü razı olmak, rıza göstermek bir memnuniyetin ifadesidir. Beni benden iyi bilen Rabb-i Hakim’imden razı; bana benden fazla merhamet eden Rabb-i Rahim’imden memnun oluşumun göstergesi. Kulluğumun bilincindeyim deme hali.

O zaman her musibet her zorlu olay elinde bir mendil ile geliyor yanıma. Ama mendil gözyaşlarım için değil; insanların iyisi ve kâmili olayım diye günahlarla âlûde olmuş kalbimin pasını silmek için. Hastalık, günahların kirlerini sabun gibi yıkar, temizler. Ama pası silme sınavına girdiğimde sonuçtan faydalanmam için iman başvurusu yapmış olmam şart. Hastalıklar keffâretü'z-zünub olduğu hadis-i sahihle sabitti ki, "Ermiş ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşer; imanlı bir hastanın titremesi de öyle günahları silker."²(Hastalar Risalesi, Sekizinci Deva).

Bir de soru çözdüğüm için sınava girmiyorum. Sınav zamanı da soru çözdüğüm için bitiyor değil. Sınavın belirli bir vakti ve süresi var. Ben o vakitte o süre içerisinde olduğum için soru çözüyorum. Süre bitince sınav da bitecek. Ve fakat sınav esnasında soruları okumam, çözmeye çalışmam şart. Hastalık/musibet zamanında fiili ve kavli duamı yapmalıyım çünkü hastalık dua için verilmiş. ...hastalık duanın vaktidir; ama bilmeliyim ki  şifa duanın neticesi değil (Hastalar Risalesi, On Yedinci Deva).
Evet, KPSS de kalbimizin pasını silmek için bir sınav. Fakat sınav sorusu kitapçıkta yazmıyor. İhtimal; eşyaya hâl diliyle sordurulur çetin sınavın sorusu:

Çok çalışsan da az çalışsan da, bu sınavın sonucu Allah’ın ‘ol’ emri ile ilgilidir. Sonuç istediğin gibi ol’sa da ol’masa da senin sonuca (Allah’ın ‘ol’ emrine) karşı tavrın ne olacak?

YAZAR: Hâl’ime Edip

Yorumlar

en çok okunanlar

Hatırlatmakta fayda var!

Mekânın, zamanın, boğazına kadar meşguliyetin, yetersizliğin, cehaletin vesair, bir çok sebebin neticesi; muhatap olduğumuz kardeşimize, abimize, bir tanıdığımıza meramımızı anlatamadan tartışmak, sinirlenmek, bağırıp çağırmak ve küsüp terk etmek oluyor. Bir mevzuyu izah etmek ve muhatabımızı ikna etmekten ziyade; üstün gelmek, mukalemede galip olmak arzusu bize hükmettiği için söylediklerimizi de tesirsizleştiriyor ve söyleyeceklerimizi de ya unutturuyor ya da daha sert üslûp cesedleri giydirerek işin içinden çıkılmaz bir hal aldırıyor. Oysa ne güzel söylemiş Asrın Bedisi; “Eğer bir meselenin münâzarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır.” Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulu...

Kuran Bir Bütündür

Ehli ilmin reçetesi ve bir tefsir mukaddemesi namında ki İslamiyet elmas kılıncına saykal vurmak için kaleme alınan Muhakemat adlı muhteşem eser üç bölümden müteşekkildir. Birinci bölümde; hakikatler nazarlara verilip adeta temeller ve kökler sağlamlaştırılırken, ikinci bölümde belagatin ince ve dakik ayrıntıları izah edilir. Üçüncü bölümde ise Kuran’ın ana esasları olan tevhit, peygamberlik, öldükten sonra tekrar yaratılma ve adalet mevzuları delilleri ile ispat edilirken derya içinde olduğunun farkında olmayanlara nispet edercesine uzak diyarlarda ki Japonların İslamiyet hakkında ki suallerine cevaplar sard edilir. Maksada ulaşmak adına giriş cümleleri mahiyetinde ki mukaddemelerden yardım istemek araştırmacı ve tahkik ehlinin adeta şiarıdır. İslam hakikatlerinin ne kadar yüksek olduğu malumunuz olması hasebiyle elbette o yüksek hakikatlere merdivenimizi dayayıp mukaddeme basamaklarından yukarı doğru tırmanmalıyız. Müzakere ettiğimiz Muhakemat eseri de bu yolu tercih etmişti...

Bir Başka Zübeyir

Zübeyir en sevdiğim isimlerden birisi... Bu adı her zikrettiğimde acibdir; yıldızları hatırlarım. Dolayısıyla yıldız mânâsına geldiğine inanırım, saklı kapılarımda. “Aziz, sıddık, fedakâr, metin, sarsılmaz...” ve birçok sıfat yakıştırırım sonuna. Evet, Zübeyir fedakârdır, Zübeyir metindir, Zübeyir dikkatlidir vesair... Ziver, bir gün aradığını bulmak ümidi ile çalar kapısını Bediüzaman’ın. Ağlamaklıdır gözleri, dilinden zor dökülür kelimeler zaten. Adını sorar Bediüzzaman, üç defa “Zübeyir hoş geldin” cevabını vereceğini ve yine üç defa “Ziver efendim” cevabını alacağını bile bile. Ziver anlamıştır artık, “kâinata değişilmeyecek biri” olmanın adı; Zübeyir’dir. Hz. Zübeyir... Çok şey anlatır bu isim, çok hüzün vardır içinde. İlk olmanın, fedakâr ve dâvâsına en ziyade sâdık kalmanın ağır yüküdür. Resulullah’a (asm) sadâkatin ilk kılıcıdır. Cennetle müjdelenmek nasıl bir huzur, kim bilebilir ki! Zübeyir, Hz. Zübeyir olmayı düşünmüş müdür bunca fitnenin, günahın arasında acaba? Fenâfil...